Milletçe bu kadar acı çektiğimiz şu günlerde ne söylenir, ne yazılır bilmiyorum. Bedenim deprem bölgelerinde olmasa da, ülkemden kilometrelerce ötede ruhum enkazın altında kalmış gibi hissediyorum. Günlerdir ne uyuyabiliyor, ne yemek yiyebiliyorum. İzlediğim yayınlarda gördüğüm acı, korku, kurtarılan onca insanın gözünde beliren ıstırapla karışık minnet beni kahrediyor. Tek yapabildiğim bol bol ağlamak, dua etmek, yardım gönderebilmek ve özellikle benim gibi yurt dışında yaşayan vatandaşlarımıza acil ihtiyaçlar konusunda bilgi verebilmek.
Yaşanan depremler alışılagelmişin çok dışında. Şiddeti olduğu kadar etkilediği alanın genişliği de dehşet verici. Japon Profesör Shinji’ye göre “Kahramanmaraş merkezli depremler dünyada, karada meydana gelen en büyük depremlerden biri.” Maalesef can kayıpları her geçen gün daha da artıyor. Günler geçtikçe can kurtarmalar noktasında ümitler de tükeniyor. İnsanlarımızın acılarına tanık olmak, şehirlerimizin harabeye dönmüş son manzaralarını görmek hepimizi derinden sarsıyor.
Belki bunu söylemek için çok erken ama bütün bu yaraları birlikte saracağız. Yeter ki birlik olalım, birbirimize kenetlenelim, farklılıklarımıza rağmen enerjimizi ülkemizi yeniden inşa etmeye, milletimizin acılarını dindirmeye yoğunlaştıralım.
Peki, bunu şu ana kadar ne kadar başarabildik? Gerçekten millet olarak çok güzel ve özel bir milletiz. Sadece Türkiye’de değil dünyanın dört bir köşesindeki yurttaşlarımızın bir şeyler yapabilmek için nasıl seferber olduğuna şahit oluyoruz. Tabii bu sırada provokatörler, şov ve reklam peşinde koşanlar da iş başında. Yunanistan Başbakanı Miçotakis’ten “farklılıklarımızı bir kenara bırakma zamanı” açıklamasını dinlerken ana muhalefet lideri Kılıçdaroğlu’ndan “gelsinler tutuklasınlar” tarzı garip yorumlar okuyoruz. Sanki bütün bir millet canının derdine düşmüşken, devletin de bütün meselesi Kılıçdaroğlu’nu tutuklamakmış gibi...
Tuhaflıklar silsilesi
Daha hiçbirimiz deprem felaketinin şokunu üzerimizden atamamışken aslında bizi şüpheye düşürecek başka kaygı verici gelişmeler de yaşanıyor. Öncelikle, yaşadığımız bu korkunç deprem felaketlerinden hemen önce, hepiniz biliyorsunuz ki dokuz Batı ülkesi konsolosluklarını ve elçiliklerini kapatmış, vatandaşlarına Türkiye'ye seyahat uyarılarında bulunmuşlardı. Bu ülkelerin iddiası Türkiye'de büyük bir terör saldırısının gerçekleşeceği yönündeydi. Hemen ertesinde İstanbul Boğazı'na demirleyen ABD gemisi USS Nitze değişik polemiklere yol açtı. Çünkü o sıralarda İstanbul'da merkez üssü Kâğıthane olan üç büyüklüğünde bir deprem yaşandı. Prof. Dr. Şükrü Ersoy, merkez üssü olarak gösterilen yerde fay hattı olmadığını söyleyince ve deprem sırasında gök gürültüsüne benzer bir ses duyulduğu iddiaları ortaya çıkınca sosyal medyada HAARP projesi üzerinden birçok senaryo dillendirildi. Ardından iki tane çok şiddetli deprem yaşadık. ABD'li sismolog Profesör Harold Tobin, konuyla ilgili, “24 saatten kısa bir süre içinde bu kadar büyük iki deprem neredeyse eşi benzeri görülmemiş bir olay” dedi.
Bütün bunlar yaşanırken Türkiye’ye uluslararası yardımlar yapılmaya başlandı. O sırada da deprem öncesinde Türk savaş uçaklarının artan uçuş ve sözde ihlalleri bahane edilerek Yunanistan’ın talebiyle Ege denizine gönderileceğini öğrendiğimiz ABD uçak gemisi George H. W. Bush’un yardım için Türkiye’ye doğru yola çıktığını okuduk. Türkiye’ye karşı gönderilen bir geminin sonrasında Türkiye’ye yardıma sevk edilmesi ne kadar acayip değil mi?
Tabii ki bütün bunlar birer hüsnü kuruntudan ibaret olabilir. Ancak endişelenmek ve şüphelenmek için elimizde yeterince malzemenin mevcut olduğunu düşünüyorum. Doğal afet ve kriz anlarını yönetim zor iştir. Ülke içinde “güçlü devlet” imajını yıkmak için iş başında olan provokatörler ve dış mihraklar el ele vererek ülkede bir yönetim zafiyeti varmış izlenimi vererek ülkeyi dış müdahalelere açık hâle getirebilir.
Bu noktada ABD'nin 2002 yılındaki “Millennium Challenge” yani “Bin Yılın Meydan Okuması” isimli tatbikatını hatırlatmakta fayda var. Senaryoya göre, (Yunan medyasında Türkiye olacağı işaret edilen) ülkede hükümet çok büyük bir deprem sonrası oluşan kaosu yönetemez ve ordu duruma el koyar. Yapılan uluslararası yardım çağrısında, ABD, yardımlarının kendi askerleri tarafından yapılması şartını koyar. Ülkeye giren ABD askerlerinden şüphelenen Türk askerleri ve ABD ordusu arasında savaş çıkar ve ülke 96 saat içinde işgal edilir. Ne kadar büyük bir tesadüf değil mi?
Yaşadığımız bütün bu kaygılara rağmen, devletimizin, uluslararası yardım gönderen yabancı devletlerin hangi amaca hizmet ettiğini hiçbir zaman göz ardı etmeyeceğine, istihbarat birimlerimizin gerekli bütün güvenlik önlemlerini alacağına eminim. Bu kadar büyük bir felaketten sonra, Allah vatanımıza, milletimize başka acılar da yaşatmasın.
Dünyanın en büyük güçlerine katılmayı amaçladığımız cumhuriyetimizin yüzüncü yılında bu tarifsiz acıları yaşamak hepimizin yüreğini parçalıyor. Hep birlikte bu günleri de atlatacağız. Gözyaşlarımızı birlikte sileceğiz.