Konforlu ulaşım, sağlık reformları, değerlenen ekonomi, yerli sanayi, enerji atılımları, askeri güç, faiz lobisiyle savaş, terörle mücadele, evrensel yardım, şu, bu…
Devletin, milletin ve hatta ümmetin menfaatine, huzur ve refahına yönelik; yapılmış ve nasipse yapılacak tonlarca projeden bahsediyoruz.
Ne dersek diyelim her seferinde “Ya ama tamam da’’ sözleriyle başlayıp kem küm’den ibaret olan ve dayatılmış yalanlarla biten boğuk cümleler kuruyorlar. Tüm bu meseleleri önemsiz addedip, kemikleşmiş zihinlerle basmakalıp muhalefet lakırdılarına girişiyorlar.
Birkaç cümlelik saçmalama faslından sonra sıra öne sürdükleri antitezlere(!) geliyor:
Hep aynı nakarat… Korku, diktatörlük, saray, laiklik, cehalet.
En başta söz ettiğimiz ne kadar kapsamlı ve önemli mevzu varsa, onların karşısına, envaı çeşit yalan ve iftirayla zihinlerine nakşedilmiş bu kısır mefhumları koyuyorlar. Üstelik bu mefhumların altını da hiçbir şekilde dolduramıyorlar.
Kendi laiklik anlayışlarıyla laiklik kavramının genel-geçer tanım ve muhtevasının ne kadar farklı olduğunun bilincinde değiller. Korku, distopya ve diktatörlüğe dair, tarihi ve gündelik saptamalar yapabilme kabiliyetleri yok. Saray bahsine dair çığlıkları da zaten ucuz ve modası geçmiş vizyonsuzluklardan ibaret…
Nefretleri akıl ve idraklerini o denli hasara uğratmış ki, psikolojik sağlığı yerinde olan her insanda mevcut bulunan vatanî aidiyet duygusunun ve milli reflekslerin tümünü reddediyorlar. Kalifiye ve yerli bir muhalefet alanına alerjileri var.
Asırlık ve gelişmeye kapalı bayat tekrarlarına bir çağdaşlık, bir ehemmiyet atfederken; ezberlerine ve çıkarlarına uymayan -üstelik faydalandıkları- tüm hakikatlere önemsizmiş gibi muamele ediyorlar.
Yahu, en başta sözünü ettiğimiz meseleler önemli olmayacak da başka hangi meseleler önemli olacak?
Bizi öyle bir noktaya getirdiler ki artık tartışma ortamlarında klişe kaçacak diye, bu hizmetlerin, bu icraatların çoğuna değinmez olduk. “Yapmak zorundalar’’ deyip, geçiştiriyorlar. Fakat daha önce imkânı olup yapmayanları, devleti Batı’nın modern sömürgesi haline getirenleri akıllarına getirmiyorlar. Bunların, hafıza noksanlığından doğan ön kabulleriyle uğraşmamak için, mevzuya yalnızca ihanet boyutundan yaklaşır olduk. Bu sefer de “Sizin gibi düşünmeyen herkesi hain ilan ediyorsunuz’’ demeye başladılar.
Ne denilebilir ki? Neresinden alırsak alalım ortak bir mantık ve duyguda buluşamıyoruz. Gafilliğin, şükürsüzlüğünün, vefasızlığın ihanete alan açıcı bir basiretsizlik olduğunu anlamamakta ısrarcılar. İhanet kavramı hakkında zaten ortak bir kanaatimiz yok! ‘’Herkes’’ kelimesinin kimleri içerdiğine dair muazzam bir körlük içerisindeler.
Bakın mesela bunların çoğu 15 Temmuz’da terlikleriyle benzincilere, bakkallara hücum edip, erzak kuyruklarında birbirlerini ezmişlerdi. Sonra da kendilerini evlerine kilitleyip mezelerini tıkınarak film izler gibi gelişmeleri takip etmişlerdi. Bazıları biraz daha cesurdu. Camlara çıkıp, Feto’nun darbeci tanklarını alkış yağmuruna tutmuşlardı.
Şimdi yine aynı kesim, ara ara züppe semtlerinde sokaklara akın ederek Cumhuriyet tarihinin belki de en dirayetli ittifakını yıkabileceğini zannediyor. Hipnoz edilmiş zihinlerini tatmin etmek uğruna, çoluğunu çocuğu bir ideoloji nesnesi, bir politika malzemesi olarak peşlerine takıyor. Anne baba şefkatiyle zehirledikleri olgunlaşmamış terörist adaylarını anarşist eylemlere alet etmek, ardından kaos ortamında hayatını kaybeden bu zavallıları “Devlet çocuk katletti’’ diyerek savunmak ve bu uğurda devlet haysiyetini iki paralık etmek; en aşağılık huylarından birisi çünkü.
Devam edelim…
TSK, terörü temizlemek için nereye operasyon düzenlese, “Ne gerek var, orada terörist yok ki’’ diyen bir akla şüphesiz biat ediyorlar. Bu millet 15 Temmuz’u sanki hiç yaşamamış gibi bir algı mimarisine girişen zihniyete şeksiz destek veriyorlar. HDP Genel Başkanı unvanıyla PKK’nın parlamentodaki bürokrasisini yürütüp hapsi boylayan hainlere özgürlük isteyen muhalif anlayışın, ciddi ciddi devleti yönetebileceğini düşünüyorlar.
Gerçi bunlar, 15 senedir iç ve dış siyaseti muntazam bir dengeyle idare eden Erdoğan’ın (prompter) olmadan konuşamayacağına da inanıyorlar.
Mezkûr cenaha dair mizahi malzeme bitmez.
Zira hakikate dair ne anlatılsa dinlemeye dahi tenezzül etmeme, üstüne bilmediği veya yanlış bildiği ne varsa inkâr etme tavrını kronikleştirmiş haldeler.
Bu portre ışığında oyunu Erdoğan’a verenkesimi sistematik biçimde ezmeye ve cahil ilan etmeye çalışıyorlar. İleri gidip bu kesimi taciz, tecavüz vakalarını meşrulaştırmakla suçluyorlar. Düştükleri rezilliğin on yıllardır farkında değiller.
Fakat nasipse, taraf gözüküp her fırsatta iteledikleri halkın “öteki’’ kesiminden tekrar büyük bir darbe yiyecekler. Ve tekrar kendilerini “seçimde hile var’’ çirkeflikleriyle avutacaklar. Tekrar “Bu halk eğitilmez’’ şarkılarını mırıldanıp egolarını hoşnut edecekler.
Biz de ümmet, devlet ve millet için hayırlı emellerle ne yapılırsa arkasında durup destek vermeye devam edeceğiz…