Finansal piyasalarda borçlanmak ve borçlanılacak borç türünün yapısı ödemelerin zamanında yapılabilmesinin yanında ödeme gücünün seviyesi anlamında da önemli bir konudur.

Piyasalarda borçlanılmadan önce geleceğe yönelik beklentilerin hangi yönde olduğuna bakmak borçlanmanın kapatılmasını etkileyecek en önemli hususlardan sadece bir tanesidir.

Ekonomik konjonktürde asıl istenilen ve beklenilen kişilerin, şirketlerin veya ülkelerin borçsuz bir durumda hayatlarını devam ettirmeleridir.

Bu anlamda borç demek sermayenin üzerinde ticari faaliyete girmenin bir sonucu olmaktadır. Sermaye oranında girişilen hareketlerin sonunda borç unsuru ortaya çıkmaz.

Ayrıca gelişmiş ülkelerdeki faiz oranlarının düşüklüğüne bakıldığında oranların çok çok düşük olmasının altında da girişilen ekonomik manevraların sermayeleri ölçüsünde yapılıp borçla yatırımlara girişilmemesi yatmaktadır.

2019 un gelecek aylarında global anlamda siyasi, jeopolitik ve ticari risklerin her geçen gün yükseleceğini bugünden kestirebilmek an itibariyle mümkün gözükmektedir.

İşte ticari risklerin artacağına bir örneği Avrupa’dan vermek mümkündür. Şöyle ki Almanya’nın dev araba üreticisi şirketlerinden olan Volkswagen son 10 yılda ilk defa Slovakya da ki fabrikasında çalışan işçi sayısında azaltmaya gideceğini açıkladı.

Aynı perspektiften bakış açısına sahip olan örneğe ise ülkemizde son dönemde yapılan en büyük yatırımlardan olan Osmangazi Köprüsü ile İstanbul-İzmir otoyolunu yapan konsorsiyumun Osmangazi Köprüsü’nü satma girişimini verebiliriz. Bu örnekte konsorsiyumun İtalyan ortağının nakit sıkıntısı yaşaması sebebiyle köprünün tamamen ya da kısmen satışı planlanmaktadır.

Her iki örneğe de bakıldığında gelişmiş ülkelerde bulunan şirketlerden bahsediyoruz ve şirketlerden birisi azalan talepten kaynaklanan işçi azaltımına diğeri ise finansal anlamda nakit sıkıntısından ötürü elindeki varlığı satma yönüne gitmektedir.

Global kredileri bu yıl bekleyen dört önemli konu kredi şartlarını zayıflatacaktır.

Dünya da yavaşlayacak olan ekonomik büyümeler, artan riskler, her geçen gün biraz daha yükselen fonlama maliyetleri ve sıkılaşan likidite bu dört ana konuyu oluşturmaktadır.

İçinden geçilen zaman diliminde ülkemizde kullanılan yabancı para cinsinden kredilerin oranlarında ciddi anlamda yükseliş vardır. Bu husus ülkemizde bulunan şirketler veya kişiler için çok ama çok büyük risk oluşturmaktadır.

Daha önce de defalarca bu köşemden üzerime düşen uyarı görevini yerine getirdim ve bıkmadan usanmadan tekrar ifade ediyorum: Global belirsizliklerin ve risklerin arttığı şu dönemde oranları düşük olsa bile yabancı para cinsinden borçlanmayın, borçlanmayın ve borçlanmayın…

Ayrıca borcu borçla kapatmayın, kapatmayın ve kapatmayın…

Üretimin önünü açın ve bu insanımızı bu şirketlerimizi faiz belasından biran önce kurtarın.

Faizin yüksek olduğu ortamlarda ne üretim olur ne de yatırım.

Bakınız son dönemde yatırım mallarının üretiminde ciddi oranda bir düşüş yaşanmakta diğer taraftan da kredilerde bir toparlanma sürecine girilmiş bulunulmaktadır.

Hem üretim düşüyor hem de kredilerde toparlanma nasıl yaşanıyor diye sorabilirsiniz.

Sorduğunuz bu sorunun cevabı ise şudur; Faiz oranları yüksek olduğu için yatırım mallarına olan talep azalmakta sonuçta da yatırım malı üretimi düşmektedir (ki bu durum beklenilen bir husustur), fakat kredilerdeki toparlanma doğal değil sunidir. Çünkü borç yine bir başka borçla kapatılmaya çalışılmaktadır.

Yeni oranlarda alınan borçların ödenme zamanı geldiğinde bir yeni borçlanma yolu çıkmadığında ne yapılacaktır sorusunun ise cevabı şuanda yoktur.