Üniversitede öğrenciyken aramızda ‘kim MİT, kim gizli polis’ muhabbetleri yapardık ve her seferinde terör örgütlerine sempatiden öte yardım eden ve öğrenci devşiren bireylerin nasıl olurda tespit edilip engellenmediğini sorgulardık. Ve sonuçta devlet biliyordur aslında ama bir bildiği vardır Polyanacılığına gelir ve orda kalırdık.

ABD ve AB ülkelerinde devlet aleyhinde etkinlik yapabilecek grupların sayısı ülkemize oranla hiç olmadığı kadar az. Yapabilenlerin ise okuma hakkı şöyle dursun yaşam hakkının olmadığı  alınan tedbirlerden ve yapılan uygulamalardan fark ediliyor. 

ABD’de de birçok üniversite yerel manada Eyaletin güvenliğinden sorumlu polisler, CIA ve FBI’ın akademisyen ve öğrencilerle yaptığı gizli işbirliği ile gözetim altında tutuluyor. Her üniversite, fakülte ve bölümde güvenlik kuvvetlerine aylık gizli raporlar gönderen akademisyen ve öğrenciler mevcut. Tabi terörün yanı sıra uyuşturucu ve gasp olaylarını engellemeye yönelik bir işbirliği daha ön planda.

AB ülkelerinden Almanya’nın bu konuda daha sert olduğunu söylemek yanlış olmaz. Yasal olmayan faaliyetler içinde olan öğrencilerin tespiti sonrasında mezun olması çok zor. Hapis yatıp çıksa veya gereken cezayı ödese bile öğrenim hakkını tekrar elde etmesi kolay değil.Ve o kişilerin hayatının her döneminde gözetim altında tutulduğu ise bir gerçek. Ülkemizde ise bu konuda düzenlenmiş yasalar olsa da uygulamada çok geri olduğumuzu söyleyebiliriz. Güvenlik kuvvetlerince görevlendirilmiş akademisyen ve öğrencilerin varlığı uzak bir ihtimal gibi durmasa da bunun gerekli başarıyı sağladığını ne kadar söyleyebiliriz tartışılır. 

Ülkemiz aleyhinde etkinlik gösteren terör gruplarının akademik camiada ve güvenlik birimleri içinde kendine yer bulması gereken adımların atılmasını engelleyen en önemli faktör. DHKP/C’den PKK’ya FETO’dan MLKP’ye kadar örgütlerin hem öğrenciler hem de akademisyenler içinde yer edinmiş olduğu bir gerçek. Bu sebeple terör faaliyetlerinden rahatsız olan öğrencilerin ihbarı da bir sonuç getirmemektedir. Mezun olan militan veya sempatizanların sonrasında kamuda yer edinebilmesi de ülkemizde bariz yaşanan bir durum.

Peki, ne yapılabilir? İlk başta yeni bir güvenlik anlayışının gerekliliği ortada. Her ilde sadece üniversite öğrencilerinden ve akademisyenlerinde sorumlu emniyette bir şube kurulması ilk adım olarak karşımıza çıkıyor. Bu şubenin üniversitede kendileri ile işbirliğine gidecek personel ve öğrencileri uzun bir araştırmadan sonra tespit etmesi ise ikinci gereklilik. Ay veya haftanın belli günlerinde yapılan değerlendirmelerin savcılık ile paylaşılması da sonrasında gelen önemli uygulamalar olabilir. Böylece ülkemizin birçok üniversitesinde devletin kendine sağladığı imkânlardan faydalanarak devlet aleyhinde faaliyetler gösteren kişiler tespit edilebileceği gibi ilerde bu kişilerin izlenilmesi de gerçekleşecektir. Bunlar zaten ülkemizde yapılıyor diyenlerin şu an DHKP/C’nin yaz kampları adı altında yaptığı beyin yıkama faaliyetlerinin niçin engellenemediğini de söylemesi gerekir diye düşünüyorum.

Bu arada iki gün önce dünyanın en önde gelen üniversitelerinden biri olan Harvard’da bir grup öğrenci sadece Facebook’ta uygunsuz içerik paylaştığı için kayıtlarının silindiğini de buraya koyalım. Devlet aleyhinde terör örgütünün propagandasını yapan binlerce kişinin ülkemizde ise bir yaptırımla karşılaşıp karşılaşmadığını da hatırlatarak yazımızı noktalayalım…