Batının dünyayı siyasi, askeri ve iktisadi işgalinden daha derin ve daha vahim olanı, maneviyatımıza karşı harekete geçtiği işgaldir.
Zihinler ve akıllar işgal edilmiştir, üniversitelerdeki binlerce profesörün “İlmi tarifleri ve tarihleri” dahi batıdan kopyalanmış vaziyette devam etmektedir. İnsanın ruhu ve aklı işgal edildikten sonra, askeri işgal olsa ne olur? İhtiyaç kalır mı?
Müslümanlar bir çığır başlatabilmek için, öncelikle batıdan aldıkları “zehirli tesirleri ve fikriyatları” akıl, zihin ve kalp dünyalarından bizi biz yapan manevi atmosfere hapsederek söküp atmalıdır. Maalesef yapılacak olan bu çıkış sadece konuşulan bir mesele değil, aynı zamanda fiili bir gayreti ve şahlanışı da gerektiriyor.
Bir insanın Zihni ve Fikri düşüncesine yön veren terkibi neredeyse o insanın ta kendisidir. Çünkü Onun yönlendirmesi ile bakıyor veya bakmaya çalışıyor, anlıyor veya anlamaya çalışıyor, karar veriyor veya vermeye çalışıyor dahası duygularının dahi onun bakış açısı İle değerlendiriyor, nasıl bir nefsi arzusunun olduğunu bile onun düşünce telakkisine göre tarif ediyor. İnsanın Zihni ve Fikri düşüncesine yön veren terkibi bu kadar mühim olunca, onu bir anda kaldırıp atması muhal, bunu yapabilecek olsa bile geriye koskoca bir boşluk kalıyor. Maneviyatsız, manevi arzulardan, istemelerden, haveslerden uzak bomboş bir hayat!
İnsanın zihni ve Fikri düşüncesine yön veren terkibini baştan sona yenilemesi, batıdan etkilenerek özendiği pozitif zihni ve Fikri düşüncesine yön veren terkibini kaldırıp atması ve yerine İslam’ın maddi ve manevi hareketleri ise inşa edeceği “akl-ı selimi” ikame etmesi ne kadar da zordur. Oysa Mü’minler sahip oldukları pozitif zihni ve Fikri düşüncesine yön veren terkibinden memnun görünüyor ve “akl-ı selimi” gündemlerine bile almıyorlar.
Sürekli neşrediyoruz, zihnimizde tutmaya çalışıyoruz nitekim akl-ı selim yoksa Mü’mince düşünme imkanı yoktur. Ne var ki bizim elimizdeki imkanlarla konuyu gündeme bile getirmek, akılda tutmak, zihnimize kazımak mümkün değil.
Zaman zaman ümitsizliğe kapılmaktan insan kurtulamıyor. Fakat akl-ı selim olmak asla taviz ve ümitsizlik istemez, çünkü akl-ı selim, tek kudret kaynağı olan Allah Teala’ya inanmaktır.
Günümüzde ki darbe konusunu ele alacak olursak, Türkiye’de ki darbe, darbeye karşı mukavemet, mukavemet güçlerine karşı katliam İslam dünyasında batıya karşı “kin” ve “nefretin” zirve yapmasına sebep oldu. Elhamdulillah! Bir türlü yapamadığımız, anlatamadığımız mesele, bir gün içinde darbe devasa boyutlarda püskürtüldü. (hayalimizi aşan hacimde). Batının, çapulcu olduğu, menfaati için yırtıcı hayvanlardan bile daha aşağı bir mesafeye indiği anlaşıldı. Dünyaya ihraç ettiği değerlerin (insan hakları, hukukun üstünlüğü) içinin boş olduğu, sadece bazı ifade kalıplarından ibaret bulunduğu, buna rağmen onları da menfaati için istismar ettiği görülmüştür. Hangi profesyonel kadro, sınırsız imkanlarla bile olsa bu kadar kısa sürede batıyı bu kadar açık şekilde ve sokaktaki insanın bile anlayacağı biçimde deşifre edebilirdi? Allah’ın kudretli ve rahmeti sonsuz…
Şimdi cereyan eden hadiselerin içeriğini doğru okumak ve mevzuu derinliğine anlamak lazım!
Batı’ya karşı ümmi olmak lazım. Batının içinde bulunduğu mevcut durum bu iş için biçilmiş kaftandır. Bunu doğru idrak etmeli ve ettirmeliyiz. Bu önemli fırsatı elimizden kaçıramayız, kaçırmamalıyız. Çünkü batının robotu olmak daha büyük felaketleri beraberinde getirecektir.
Batının tüm değerlerinden kurtulmalı, tüm tasavvur şekillerinden uzak durmalı, zihni ve fikri düşüncemize yön veren batı terkip unsurlarını reddetmeliyiz. Kendimiz olmalıyız, gelmeliyiz, kaynaklarımız üzerinden hareket etmeliyiz. Bunun için yapılacak ilk iş akl-ı selimi inşa etmek ve bir diriliş eri olmak…
Batının o kadar basit gözükmeliyiz ki, yeryüzünde batı kültür ve uygarlığına dair hiçbir şeyi görmemeli, gerekirse “renk körü” haline gelmeliyiz. Onları tenkit ederken bile kendi gerekçelerini kullanmaya ihtiyaç duymamalı ve geçerli olduğu vehminden kurtulmalıyız. Bina olan arsayı yenileyip kendi binamızı inşa etmeliyiz, yalnız Temelleri İSLAM MEDENİYET TASAVVURU İLE YOĞRULAN… Temelleri kalpte, gövdesi zihinde olan, merkezinde ruhun bulunduğu bir akıl binası inşa etmeliyiz.
Tarihe bakıldığında asırlar isteyen işler, bugün birkaç hafta veya ayda gerçekleşebilmektedir. Zamanın akış hızı artmış, Allah’ın rahmet ve ihsanı sağanak halinde inmeye başlamıştır. Bu nedenle Allah Telanın bize ihsan ettiği, yapmaz istek elimizden bu imkanları da alacağı tasavvuru ile diriliş yolunda haydi iş başına…
Önemli Üç Yol;
1- Beton – Medrese
2- Demir – İnsan
3- Bina – Âlim
Bu üç yol medeniyetin dirilmesi için en önemli ve en değerli inşa yoludur.