İdrakimizin Batılılaşması – 1

Oryantalizmin ikinci hedef noktası tasavvuftur. Tasavvuf bir medeniyetin ihya olmasında sağlam tutulması gereken en önemli kalelerdendir. Oryantalizmin derin işgaline uğrayan şuur, ufuk ve telakkiler tasavvufun, şirk ve en ağır küfür çeşitlerinden biri olduğunu, İslam ile hiçbir alakasının bulunmadığını iddia etmeye başladılar. Bunun asıl sebebi islamı yıkamadıkları ve hakikatlerine dokunamadıkları için en azından insanların ruhunda bozmak, sonrasında batılılaşmış insanların bozulan bu insanlara özenmesini strateji alarak yetiştirdikleri bir insan zümresi oluşturmaktı. Yabancı kültürden İslam’a sızan mistik bir yol ve usul olduğunu iddia ederken, hem İslam’la alakasızlığını ileri sürüyorlar hem de bu taarruzlarında başarısız olurlarsa tasavvufun mistik bir yol olduğuna dair bir raptiye bırakmak istiyorlardı. Nitekim kısmen bunu başardılar. Günümüzde bir çok topluluk tasavvufu şirk olarak telakki etmekte. Ne acı! Tasavvufun mistik bir anlayış olduğu, bu sebeple İslam ile bir bağlantısı olmadığını iddia etmek, gerekçesi kendinden menkul bir iftiradır.

Oryantalizm, önce tasavvufu kendisine ve yandaşlarına yarayacak stratejik bir üslup ile tarif ediyor, uygun şekilde tarif ediyor, sonra da stratejik bu tarif üzerinden tenkit ediyor. Böylece tenkit tutmasa da, gerekçe akıllarda kalıyor ve şüpheler oluşuyor. Bu şüpheler ile insanlar tasavvuftan uzaklaşıyor. Medeniyetin baş sütunlarından birini yıkmak için stratejik adımlar atıyor. Tasavvuf İslam’ın öz boyutudur. Tasavvufa karşı yol alınmak istenen bu stratejik oryantalist taarruz neticesinde Müslümanların şuur, ufuk, ruh ve tefekküründe derinleşme imkanı fevkalade bozulmuştur. Derinleşmelerin sayısında fevkalade azalmıştır. Müslümanları sığlaştırmakla, özentili bedevi bir hayata mahkum etmiştir. Bedevileşen ve kendilerine özenen bu tasavvuf karşıtlarının biraz zeki olanları, hikmet ihtiyacını batının felsefesiyle karşılamaya girişmiş, girift meseleleri ve izahları Batılıların filozoflarından ki eserlerinde okumaya ve anlamaya başlamışlardır. Kısmi olarak; Oryantalist taarruz hedefine ulaşmış, bizlerin nazarında filozoflar, bir mutasavvıftan daha önemli bir şahsiyet haline bürünmüştür.

Oryantalizmin taarruz hedeflerinden diğeri ise batının bilime teslim olan ve bunu evrensel olarak kabul eden bir kısım müslümanlar, batı ile kadim müktesebatımızı hesaba çekmeye, müktesebatı hurafeler ile süslenmiş olarak telakki etmeye başlamışlardır. Batı ile telakki taarruzuna girmemiz gerekirken batı, Müslümanların bir kısmını kendi yanlarında verdikleri zehirler ile İslam’ın on dört asırlık müktesebatını karşı karşıya getiriyor ve aralarında fitne çıkarıyorlar.

İslam iman ve itimat mevzuları üzerine kuruludur. İman mevzularını her mü’min aşağı yukarı bilir. İtimat merkezlerimiz ise, Sahabe-i Kiram’dan başlamak üzere, Allah Azze ve Celle’nin dinini bize kadar ulaştıran ümmetin ilim, irfan ve hikmet havzalarıdır. Emanetinin intikalini temin eden havza ise Ehl-i Sünnet’tir. Ehl-i Sünnet husumeti, aynı zamanda itimat merkezlerimiz olan Sahabe’den, Kur’an-ı Kerim ve Sünnet-i Seniyye’nin intikalini mümkün kılan havzanın kurutulması ve böylece dinin tahrif edilmesinin yolunu açmaktır.

Oryantalist taarruz, bir taraftan ilmimizi, irfanımızı ve hikmet pınarlarımızı, bunlardan müteşekkil medeniyetimizi imha etmek isterken diğer taraftan itibar ve itimat merkezlerimizi yok etmek için hamle yapmıştır. Bir kısım mü’min kardeşlerimde onları batılılaşmanın sınır noktasına taşıyan bu hamlenin ve akabinde gelecek olan netice ve eser verdiğini görmek hüzün verici bir durumdur.

Vesselam.