Gözle görülür derecede yaşlanmış. Saçları ve sakalları kırlaşmış, hatta yer yer tamamen beyazlamış. 820 gündür özgürlüğünden mahrum bırakılarak hapis tutulmasının oluşturduğu ızdırap çizgi çizgi yüzünden okunuyor. İdam mahkûmlarına giydirilen kırmızı kıyafetle çıkarıldığında mahkemeye, iki elini kaldırıp sevenlerini selamladığı fotoğrafa bakarak yazıyorum bu satırları.
24 Haziran 2012’de, Mısır’ın 5000 yıllık tarihinde demokratik ve şeffaf seçimler sonucu ilk defa Cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturan kişi unvanını elinde bulunduran 63 yaşındaki bu koca çınar, hocası Hasan El Benna’nın yolunda bize öğretmenlik yapmaya devam ediyor. Müebbet de verseler, idam cezası ile de korkutsalar, yolundan dönmeyen bir adam duruyor karşımızda. Üzülüyoruz, gıpta ediyoruz, hayran oluyoruz tavrına, sabrına, duruşuna.
Koca bir ümmet, öylece elimiz kolumuz bağlı oturup sadece seyrediyoruz. Olayların akışına hiçbir müdahalemiz yok. Bize bakarak ayarlanmıyor hiçbir şey. Kimse bize bakarak atacağı adıma dikkat etmiyor. Yok hükmündeyiz. Cürümümüz kadar bile bir yer yakamıyoruz. Ümmetin yiğitlerine yapılanları gördükçe, kendi içimize kapanıyoruz. Muhammed Mursi her mahkemeye çıkarıldığında, şimdi ne ceza verecekler acaba demekten başka bir şey gelmiyor elimizden.
Mısır’da yaşananlara dair bunları hissederken, Suriye giriyor kadrajımıza. Kim ne durumda, hangi şehri kimler aldı, bu savaş ne zaman bitecek, bilmiyoruz. IŞİD, YPG, Esed üçlüsü bir olmuş, Suriye halkına kan kusturmakla meşgul. Mutedil mütebessim devrimcilerin eli kolu bağlı. Vatanlarına kast eden bu şer üçlüsünün tiyatrosunu izlemek zorunda kalıyorlar. İran beslemesi Esed, varil bombaları ile yakıp yıkıyor ortalığı. Döktüğü her bir damla kanda biraz daha batağa saplanıyor. IŞİD, korku salıyor her bir yüreğe. Merhametsiz, iyilikten nasibini almamış, gaddar bir tarih yazıyor. Güçlendikçe şımaran, azan, azgınlaşan YPG, karanlık bir terör estiriyor. Gaddarlıkta su dökmeye çalışıyor IŞİD’in eline. Haddi aşıp zıddına dönüyor her geçen gün.
Tel Abyad’da etnik temizlik yapılıyor ama bunu duyuracak, buna müdahale edecek güçten dahi mahrumuz. Bin yıllardır o toprakların çocuğu olarak yaşayan Türkmenler ve Araplar, yurtlarından çıkarılıp kovuluyor. Üstlerine yağan ABD bombalarından ve arkalarında ölüm saçan YPG güçlerinden çaresizce kaçıp Anadolu’ya sığınıyorlar.
Ümmet yaralı. Ümmet ağır hasta. Ümmet travma yaşıyor. Mısır’da kolumuzu kanadımızı kırıyorlar, Suriye’de boğazımızı sıkıp, nefessiz bırakıyorlar bizi. Filistin’e bakamıyoruz. Arakan’a, Doğu Türkistan’a uzanamıyoruz bile. Kara bir gün çökmüş üzerimize. Biliriz bu uğursuz gecenin elbet bir sabahı olacak. Buna olan imanımız da olmasa, yaşamanın ne kıymet-i harbiyesi kalacak.