Özellikle Cins dergisinin yeniden sorma/ sorgulama cesareti gösterdiği kültürel iktidar sorunuyla ilgili o kadar çok örnek vaka yaşıyoruz ki; hangisinden bahsetsek yine de bir şeyler eksik kalıyor. Cumhuriyet’in kurulduğu ilk günden bu yana bu ülkenin seçkinleri/ elitleri/ sekülerleri ile halk arasında oluşan soğukluk, bir türlü giderilemedi. Halka/ millete tepeden bakan zihniyetin hastalığı bir türlü iyileştirilemedi. Bu durum serbest seçimlerin yapılmaya başlandığı 1950’den bu yana, daha da kronik bir hal alarak geldi. Siyasal iktidarı oy çokluğu ile ele geçiren halk, ne yazık ki kültürel iktidar konusunda başarılı bir performans sergileyemedi. Ya da siyasal iktidarı ele geçirmekten umudunu kaybeden seçkinler, kültürel iktidarın dizginlerini ellerinde tutmayı bir ölüm kalım meselesi olarak telakki edip, bu uğurda en ufak bir gevşeklik göstermediler. 1 Kasım seçiminden sonra da kendini aydın sanarak hayat süren Türkiye’nin elit tabakasını oluşturan beyaz Türkler, yine aynı nakaratı seslendirmeye başladılar. Halkı küçümseyen, onların değerlerini aşağılayan, halkın seçimini/ tercihini yerin dibine batıran açıklamalar gırla gidiyor. Hem siyasal iktidarı ele geçirememe hem de kültürel iktidarı paylaşmaya yanaşmama halinin oluşturduğu bu hastalıklı ruh iklimi, daha uzun yıllar, bu ülkenin elitlerini terk etmeyeceğe benziyor.
Gelelim bu yıl 34. kez kapılarını açan TÜYAP Kitap Fuarı’na… Bir tek bu fuar dahi Türkiye’deki kültürel iktidar sorununa ilk elden tek örnek olarak gösterilebilir. 34 yıldır devam eden, ülkemizin en büyük ve en kapsamlı kitap ve kültür fuarı olarak gösterilen TÜYAP Kitap Fuarı, her sene bir yazarı/ şairi/ çizeri “onur yazarı” olarak belirler, onu ve yapıtlarını fuar boyunca işler. 34 yıllık fuar serüvenine baktığımızda, onur yazarı olarak seçilen isimler arasında numunelik dahi olsa İslami hassasiyete sahip bir tek isme rastlamıyoruz. Sadece Cumhuriyet Kitap Eki’nden fırlamış isimlerin onur yazarı olarak seçildiği bir fuar, nasıl olur da Türkiye’yi kucaklar? Onur yazarı olarak seçilen yazarlarda neredeyse sadece laiklik hassasiyetinin gözetilmesi, bir kültürel kutuplaşma değil midir? Bu durum kendi kabilesinden başkasına kör ve sağır olma hali değil midir?
Bu yılki fuarın teması “mizah” olarak belirlenmiş. Ülkemizde mizaha dair ne varsa fuarda masaya yatırılacak. Ancak yerli mizah dergilerinden Hacamat ve Cafcaf ekibi, “yer yok” denilerek fuara alınmadı. Fuarın koordinatörlüğünü yapan Cumhuriyet gazetesi yazarı Deniz Kavukçuoğlu’nun kendi gazetesine verdiği röportajda bu yöndeki eleştirileri; “muhafazakârların evrensel kültüre katkıları yok!” diye cevaplaması, sorunlu bakış açısının bir örneği olarak tarihe not düşüldü. Fuar kapsamında ressam Gökhan Aslan tarafından açılan sergide tesettür/ çarşaf üzerinden İslam’a hakaret edilmesine müsaade edilmesi de, bu topraklara yabancı bir kültürel iktidarın geleceği son noktanın en çarpıcı fotoğrafı olarak kodlandı.
Toplumda/ halkta derin bir karşılığı olmayan insanların kültürel iktidarı ellerinde bulundurmaya devam etmeleri, en başta siyasal iktidarın sorunudur. Kültür ve turizm gibi ayrı dünyaların iki fenomeninin bir bakanlık altında birleştirilmesi, bu bakanlığın da zihinlerde önemsiz bir koltuk olarak kodlanması, kültürel iktidarın bu topraklara ve bu toprakların değerlerine yabancı ellerde kalmasına neden olmaktadır. Bu yanlış gidişe son verilmezse, siyasal iktidar da er ya da geç “yabancı ellere” geçebilir aman dikkat…