İslam dünyasının sorunlarını tartışmak ve çözüm yolları aramak için önceki gün Malezya’nın başkenti Kuala Lumpur’da toplanan zirve, ümit ve hayal kırıklığını birlikte yaşattı.
Türkiye, Malezya ve Pakistan’ın akıllarını ve imkânlarını bir araya getirerek yapacakları işbirliğinin büyük İslam medeniyetini yeniden ayağa kaldırabileceğini söyleyen Malezya Başbakanı Mahathir Muhammed’in çağrısıyla toplanan zirve, İslam İşbirliği Teşkilatı’ndan ümidini kesen Müslümanlara tünelin ucunda bir ışık olduğunu gösterdi.
Zirveye Türkiye, Malezya ve Pakistan’ın yanında Endonezya ve Katar’ın da katılacağı açıklandığında Suudi Arabistan ve İran ikileminde sıkışan İslam dünyası için nihayet üçüncü bir seçeneğin ve çıkış yolunun açıldığı düşüncesi uyandı.
Fakat zirve daha ilk ilan edildiği andan itibaren Riyad’da büyük bir korkuya sebep oldu.
Mekke ve Medine sınırları içinde olduğu için kendisini İslam dünyasının doğal lideri gören Suudi Arabistan’ın zirvenin tamamen iptali için Malezya Başbakanı’na baskı yaptığı fakat Mahathir Muhammed’in geri adım atmadığı belirtiliyor.
Kral Selman, Malezya Başbakanı’nı zirveyi iptal etmeye ikna edemedi fakat Endonezya ve Pakistan liderlerinin Kuala Lumpur’a gitmelerini engellemeyi başardı.
Pakistan Başbakanı İmran Han, Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman’la görüştükten sonra zirveye katılmaktan vazgeçti.
İlk hayal kırıklığı Pakistan’ın baskı ve şantaja boyun eğmesi, Türkiye ve Malezya’yı yarı yolda bırakmak zorunda kalması oldu.
İkinci hayal kırıklığını ise İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani’nin zirveye katılması oluşturdu.
Çünkü İran, İslam dünyasının bugün yaşadığı birçok sorunda çözümün bir parçası değil bizzat sorunun kaynağı.
Tahran’ın Irak’ta, Suriye’de, Lübnan’da ve Yemen’de ısrarla oynadığı yıkıcı rol ortadayken İran Cumhurbaşkanı’nı İslam dünyasının sorunlarının tartışıldığı bir zirveye davet edip o zirveden çözüm çıkacağına inanmak hayalden başka bir şey değil.
Halep ve Musul gibi İslam medeniyetinin kadim kentlerinin yerle bir edilmesinden, milyonlarca Müslüman’ın hayatını kaybetmesinden veya evini terk edip mülteci konumuna düşmesinden bölgeye dışarıdan gelen işgal güçleri kadar İran rejiminin de sorumlu olduğunu görmemek için kör olmak gerek.
İlk başta Kuala Lumpur Zirvesi’nin sadece beş ülke liderinin katılımıyla yapılacağı açıklandığında söz konusu ülkeler arasındaki uyumdan bahsedilmişti.
Ülke sayısı arttıkça çıkar çatışmaları sebebiyle uzlaşı ve işbirliği imkânının azalacağı, içi boş İslam İşbirliği Teşkilatı zirvelerinden bir farkının kalmayacağı söylenmişti.
İran’ın katılımı Kuala Lumpur Zirvesi’ne gölge düşürdü.
Malezya’dan dünyaya yansıyan tablonun içinde Ruhani’nin de yer almasına en çok zirvenin başarılı olmasını istemeyenlerin sevindiği kesin.
Çünkü İran’ın zirvedeki varlığı kendilerine arayıp da bulamadıkları bir propaganda malzemesi sundu.
Suudi Arabistan ne kadar kızarsa kızsın, İslam dünyasının sorunlarını çözmek için İslam İşbirliği Teşkilatı dışında adımların atılması gerekiyor.
Fakat söz konusu adımlar İran’ı aklamaya dönüşürse ve Tahran’ın bölgeye yönelik kirli planlarına şemsiye olursa İslam dünyasına iyilik değil kötülük yapılmış olur.