“Kulları içinde ancak alimler, Allah’tan gereğince korkar.” Fatır/28

“Alimler peygamberlerin mirasçısıdırlar.” Hadis-i şerif

Yukarıdaki iki cümle, bir dinin ilme ve âlime ne kadar değer verdiğine şahit olarak yeter. Hangi din olursa olsun bu iki cümle o dinin hak olduğuna delil olarak da yeter. Bu dinin İslam olduğunda da akıl sahiplerinin (ulûl-elbâb) şüphesi yoktur.

O kadar şüphe götürmez bir gerçektir ki bu, doğuşundan kısa bir süre sonra tüm zamanlara söz söyleyecek büyük filozoflar, hekimler, âlimler çıkarmıştır. Önlerinde rehber olarak duran kitabın ve ayak izlerini takip ettikleri peygamberin müridleri, kadim bilgilerinin hülasasına vararak insanlık için kurtuluş reçeteleri vaz etmişlerdir. Çin, Hint, Mısır ve Yunan bilgeliklerinden hiçbirini reddetmeden, sadece birine taraf olup (misal Batı medeniyeti) Obskürantizme de düşmeden bilgiyi üretmiş ve insanlığın hizmetine sunmuşlardır. Kompleksiz bir azimle daldıkları bilgi evreninde iki şahidi sadıkanın rehberliğinde at koşturarak, tarihteki en şanlı ilim hareketliliğine vücut vermiş, bunu yaparken de, ne tabiata diş geçirerek ona hükmetme hastalığına yakalanmışlar, ne de kanlı iç savaşlarla ürettikleri tekniği birbirlerini boğazlama adına kullanmışlardır. Her şeyi yerli yerine koyarak adaleti gerçekleştirmenin peşinde üzerlerine düşeni yaptıkları dünyada, İlimle adalet o kadar içi içe geçmiş ki, ilim de fersah fersah yol kat edenlerin lakabı hakim (hikmet sahibi) olmuştur.

Peki bunları niye yazdım? Neden böyle bir başlık atıp, keskin bir giriş yaptım? Zorum neydi de ulemayla cehaleti bir yaptım?

Aslında bu gecikmiş bir yazı. Uzun süredir düşündüğüm ama fırsatını yeni bulmuş bir yazı.

Malumunuz, geçtiğimiz hafta içinde Yaşar Nuri Öztürk vefat etti. Yaşar Nuri üzerine yazacağımı sanıyorsanız yanılıyorsunuz. Ona da dokunduracağım elbet ama benim derdim Yaşar Nuri’den büyük. Ölünün arkasından kötü konuşulmaz geleneğine de ihanet etmeyeceğim merak etmeyin, zira Yaşar Nuri’yle işim yok. -O sadece bir araç şu an- Benim için, yaşamış ve amelleriyle baş başa bir adamdır sadece. Allah kimsenin ecrini zayi etmez ve kimseye de haksızlık etmez, Yaşar Nuri’nin ne olacağına dair konuşmak haddimize değildir. İsteyen dua eder, isteyen beddua. Beddua etmek kötü görüldüğü için sükût etmek en iyisidir dua etmeyecekler yerine. -Ben sükût edenlerdenim-

Yaşar Nuri’yle tanışmam, ilahiyatta okurken oldu. Teyzemlere gitmiştim ve ekranda Yaşar Nuri Öztürk diye bir adam vardı. Eniştem kendisini gösterip, dünya âlimleri içinde 8. sırada olduğunu söyleyip ağız dolusu övmüştü. İlk o zaman dikkatimi çekmişti. Fakat aklımda deli sorular oluşmuştu. Neye göre 8. demiştim, kime göre? Hem, pek de âlime benzemiyordu. Grand tuvalet kıyafet, medeniyet yuları denilen bir bağ ve sinekkaydı tıraşıyla âlim bildiğimiz zatlara pek de benzemiyordu. Zaman değişiyordu gerçi. Her şey değişiyordu. Fabrika ayarlarımızda ciddi bir metamorfoz yaşanıyordu. Bu da normaldi. Takılmamak gerekti. Takılmadım da. Herkes gibi herkes kadar takip ettim sonra. Zaten takip etmemek mümkün değildi. Her yerde o vardı. Televizyonlarda, panellerde, konferanslarda. Hatta biz de davet etmiştik üniversiteye. Bir hocanın parayla konuştuğunu ilk o zaman öğrenmiştik. Hem de yüksek bir meblağ ve beş yıldızlı bir otelde konaklamayla. Bugün için normal olan bu durum o zamanlar için ilginçti. O zamanlar dediğim 28 Şubat zamanlarıydı. Hocanın performansı pek yerindeydi. Fakat halk lehine değil, zengin elitler lehineydi. Jakoben, laik rejim lehineydi. Gel zaman, git zaman hoca pek makbul oldu. Sonra siyasete atıldı milletvekili oldu. Sonra da siyasetten ve ekranlardan oldu. Hatta hocalıktan. Geçtiğimiz hafta da boğuştuğu kanser hastalığının pençesinde son nefesinden oldu. Nerden bakarsanız bakın ibretlik bir hayat.

Biraz uzun bir giriş oldu farkındayım ama asıl söyleyeceklerime şimdi geldik. Hocanın ölümüyle bir gürültüdür koptu sosyal medyada. Bir tarafta lanet edenler, diğer tarafta göklere çıkaranlar. Cennette buluşanlar mı ararsın cehennemde görüşürüz diyenler mi? Çok az kişi ölümüyle bu kadar tezata vücut vermiştir. –“nerden baksan tutarsızlık nerden baksan ahmakça”- Ben, dereyi görmeden paçayı sıvamama geleneğini uyarak sessiz kaldım ve ortalığın soğumasını bekledim. Bu arada bolca da güldüm. Beni en çok güldürense, Kur’an İslamcıları olarak tanımlanan tayfanın Yaşar Nuri Öztürk hakkında yazıp çizdikleri oldu. Hocanın, halkı yanlış İslam’a karşı uyarıp aydınlattığı ve hurafelerden arındırarak insanları gerçek İslam’a yönelttiği şeklinde yazdıkları. Bunu da, Kur’an’a yönlendirerek yaptığı vesaire.

Hocanın Kur’an’ın altını çokça çizdiği doğrudur. -Bu uğurda hadisleri harcayacak kadar. Hatta bazen söylediklerini delillendirmek için hadislere başvurma tuhaflığınıyapacak kadar.- Yaşar Nuri, insanlarıcehaletten kurtarmak ve kendince Belamlara savaş açmak adına Kuran’ın altını çizmiştir biteviye. Birçok insan da, kapağınıhiçaçmadığıKuran’ın kapısınıçalmıştır bu vesileyle.Çalmıştır ama ne bir yeterlilik ne de önünde bir rehberle. İlim, otodidakt özelliğiyle insanın kendi başınaöğrenebileceği bir şeyse de, KuranKerim, hüküm ayetleri (o da sebeb-i nuzüle dair bir açıklama gerektirmiyorsa) dışında, anlaşılmasıilimde ileri gidenlere has bir kitaptır. Bunu bizzat Kur’an söyler. Siz, Arapça’ya vakıf olmadan, ayetlerin iniş sebeplerini bilmeden, dönemin sosyo-kültürel (örfi) manzarasına hâkim olmadan, Efendimiz’in (s.a.v.) yaşayarak tefsiri sünnetinden haberdar olmadan Kur’an’ı mealinden okursanız, bu sizin imanınız yerine inkarınızı arttırabilir. Bunu da bizzat kendisi söyler. Yaşar Nurinin Kur’an’a yönlendirirken yaptığıtam olarak bu oldu.

Benzer bir sava sahip olup, vaz hadisler meselesi üzerinden, farkında olarak ya da olmayarak hadisleri itibarsızlaştıran Kuran İslam’ıtayfasının yaptığıbundan farksız bugün. Yaşar Nurininölümüarkasından Kurana hizmet ettiği şeklinde medh-ü senalarda bulunan da bu tayfadır. Benim Yaşar Nuri’yi sevip övmeleriyle ilgili hiçbir sorunum yok. Olamaz da. Ama Kur’an’a hizmetin esasları apaçık ortada ve binlerce yıllık geleneği ifade eden metotlar varken, Yaşar Nurinin yaptığınıKurana büyük hizmet olarak tavsif etmek, hele de türedi ilahiyatçılar üretecek kadar herkese özgüven pompalamak hakkaniyetli gibi gelmiyor bana. Kim inkar edebilir bugün, kendince Kur’an okuyarak bazı sonuçlara yine kendince varan ve bu hususta ne usûl ne de metot tanımayan sayısız insanın inşasında Yaşar Nurinin payı olmadığını. Dikkat ederseniz Yaşar Nuri’nin 28 Şubat döneminde laik, jakoben rejimin uygulamalarına verdiği desteği ve katkısınıhiçkonu etmiyorum. O onun kişisel tercihidir. Ama bana, Yaşar Nurinin Kurana büyük hizmetleri oldu, kitleleri uyardıve onları uyandırdı masalını kimse yutturamaz. Buna delil olarak bütün kitaplarını koyalım ortaya ve bakalım, Yaşar Nurinin dahaönce söylenmemiş neyi söylediğine. Gizlenmiş ne varmış izbelerde de, onları alarak şahikalara taşıdığına? Ve bugün, benzer şeyler söyleyen, ama konuşurken ne muhataplarının entelektüel seviyelerini, ne de sosyo-kültürel yapılarınıdikkate almayan taifenin bodoslama açıklamalarıne kadar Kurana ve İslam’âhizmet ediyor dersiniz?

Ben, onların bu hizmetini İslam’sızlaştırılmış Kur’an olarak tanımlıyorum artık.

Alimce bilip, arifçe yaşayarak hikmetle sunan rasihun ehli yerine, bilgiççe konuşan, ve cehaleti okuma-yazma bilmemekle tanımlayan, başta Kuran olmaküzere, kitap okudukça cehaletten kurtulunacağına hükmeden taifenin cehaletinden sana sığınırım Allah’ım. Bu taifeye, bir zamanlar bu topraklarda okuma-yazma bilmeyen cahillerin (okuma yazma oranı yüzde 10’larda), bilgece (Kur’an ve sünnet merkezli) hayatlarının sonucu, İstanbul (Osmanlı) medeniyeti gibi tarihin en yüksek çözümlemesine vücut verdiğini öğret. Ve hepimizi affet. Amin.

Baki selamlar.