Türk milleti, eski tarihlerden bu zamana kadar çok sayıda darbe teşebbüsü ve fiilen sonuçlanan darbeler yaşamış bir toplumdur.
Yavuz Sultan Selim’in 1512 yılında babasına karşı Trabzon’dan Kefe’ye ve oradan Gelibolu’ya geçerek başlattığı ve onu iktidara taşıyan mücadelesi;
Asker ve bürokrasinin geleneksel muhafazacı kıskacında kalan Genç Osman’ın 1622 yılında kanlı bir şekilde öldürülmesi;
Üçüncü Selim’in modernleşmenin karşısında duran ulema ve askerin tertibiyle 1808’de tahttan indirilerek öldürülmesi;
1876 yılında Padişah Abdülaziz’in iktidardan indirilmesi ve hâlâ tartışılan ölüm veya öldürülme şekli;
Sultan II. Abdülhamid’in aydın ve asker ittifakıyla 1909 yılında iktidardan düşürülmesi, sürgün ve ölümü;
Başbakan Menderes’in idamı ile Türkiye’nin 1960’da karanlığa bürünmesi;
12 Eylül 1980’de ordunun tekrar demokrasiye müdahalesi:
Bu örnekleri çok daha çoğaltmak mümkündür fakat bunların tamamı darbedir. Tarihte kalmıştır.
Fakat 15 Temmuz, dini değerleri ve kutsalı istismar ederek yapılan bir darbe teşebbüsü olarak bu zamana kadar yapılanlardan farklılıklar gösterir.
Yarın 15 Temmuz hain darbe teşebbüsünün 3. yılı.
Bir yüz karasıdır.
Türk tarihinde kara bir noktadır.
Türk tarihinin en zayıf dönemi olan Birinci Dünya Savaşı ve Milli Mücadele günlerinde bile düşmanların cesaret edemediklerine, maalesef 15 Temmuz darbesine teşebbüs edenler cüret göstermişlerdir.
Milli iradenin tecelli ettiği parlamentoyu bombalamışlardır.
Milletin vergileriyle alınan ağır silahlar ve uçaklarla, millete bombalar yağdırmışlardır.
Devlet kurumlarını tereddütsüzce ateş altına almışlar ve önlerine geleni öldürmüşlerdir.
Caddelerde yürüyen insanların üzerlerine kan kusan silahlarla acımasızca saldırmışlardır.
250 şehit ve 2 bin 196 yaralı rakamı, bir gecede olanları en iyi şekilde açıklamaktadır.
Yıllarca milletin emeklerini sömüren ve devlet imkânlarını hortumlayan, aklı dışarıdan yönetilen canavara dönüşen bir örgütün açtığı yaralar, sadece 15 Temmuz gecesinde kalmadı, daha da derinleşerek devam etmektedir.
Millet olarak birbirimize olan güven kayboldu.
Değer yargıları yitirildi.
Edep, erkân, ahlak, tevazu, saygı ve hürmet denen geleneksel değerler yok oldu.
Liyakat, vasıf, bilgi, beceri, maharet, yetenek gibi toplumun gelişim dinamikleri buharlaştı.
15 Temmuz darbe teşebbüsü, FETÖ terör örgütü, FETÖ benzeri yapılanmalar, ideolojik ve dini temelli yapılanmaların devlet ve millet içindeki yerinin neresi olması gerektiği, 15 Temmuz darbesine nasıl gelindiği, FETÖ ile mücadelenin kriterleri, bu mücadeleyi bu zaman kadar kimlerin nasıl yaptığı, yapması gerektiği gibi konular etraflıca ve aklıselimle tartışılmadığı ve bu tartışmalardan ortaya çıkacak sonuçlara göre de politikalar geliştirilmediği sürece FETÖ terör örgütünün açtığı yaraların kapanması çok zordur.
FETÖ terör örgütü, basit ve alelade bir yapı değildir.
Örgütün aklı dışarıdan yönetilmektedir.
Maşaları içimizde de, dışımızda da hâlâ etkili ve yetkilidirler.
Türkiye, etrafında oluşan sorunlarının üzerinden gelmesi için, bu gaileyi iyi teşhis ederek bir an önce önüne bakmalıdır.
Hiçbir güç, Milli Mücadelede küllerinden yeniden doğan Türk milletinden daha büyük ve kudretli değildir.
15 Temmuz şehitlerimizi rahmetle anıyorum.