NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg Amerika’da katıldığı bir programda, “Türkiye önemli bir müttefik. Sadece haritaya bakarsan bunu görebilirsin” şeklinde dikkat çeken bir ifade kullanmıştı. Son otuz yıllık döneme bakıldığında, Türkiye’nin etrafını saran topraklarda Sovyetler Birliği’nin dağılmasından Körfez Savaşı’na, Yugoslavya’nın parçalanmasından Arap Baharı’na kadar büyük değişimlerin meydana geldiği görülür. İçeride de darbeler, terör eylemleri, suikastlar ve nice ekonomik ve siyasi krizler…

Tüm bu hadiseler, Orta Asya’dan Balkanlara, Kuzey Afrika’dan Ortadoğu’ya, Türkiye’ye bölgede daha büyük bir rol oynama zorunluluğunu da beraberinde getiriyordu. Fakat emperyal bir dünya düzeninin sınırları içinde bu rolü oynamak kolay bir iş değildi.

Yeni dünya düzeninde Türkiye’den beklenen yine Amerika Birleşik Devletleri’nin (ABD) veya NATO’nun ayak izi olmaya devam etmesiydi. Türkiye’nin bağımsız ve kendi çıkarlarına dayalı bir dış politika takip etmeye kalkışması bir sapma, yoldan çıkma veya eksen kayması olarak nitelendiriliyordu.

Yakın dönemde ise Türkiye’nin icazetsiz dış politika yönünde güçlü adımlar atması, Afrika’dan Balkanlara, Doğu Akdeniz’den Orta Asya’ya hemen hemen tüm kutuplara ve aktörlere hitap edebilmesi, onlarla güçlü bağlar tesis etmesi, “Osmanlıcılık” olarak yaftalanıyor.

Stratejik bir perspektiften bakıldığında, Türkiye’nin iddialı bir dış politikaya yönelmesiyle, Ankara hem ABD’nin ayak izi olmaktan çıkmayı başarmış hem de kendi çıkar sahalarında ABD’nin jeopolitik ayak izini küçültmüştür. Türkiye’nin kendi çıkarlarını korumaya çalışırken Batılı müttefikleriyle yaşadığı krizler bu defa da “Batı karşıtlığı” olarak tanıtılmıştır.

Hâlbuki burada bir Batı karşıtlığı söz konusu değildir. Bunun adı, uluslararası ilişkilerde daha fazla bağımsızlık veya bağlantısız bir statü kazanma arayışıdır. Haliyle bu arayış neticesinde dış politikanın entelektüel, ideolojik ve siyasi itici güçlerinde önemli değişimler meydana gelecektir.

Şüphesiz Türkiye büyük bir siyasi aktör ve önemli bir güçtür. Son yıllarda bölgesel ve uluslararası ortama uyum sağlama konusunda yakaladığı esneklikle dış politika davranışlarını daha da kuvvetlendirmiştir. Zira dış politikada esneklik hassas bir güçtür ve devlete geniş bir diplomatik manevra kabiliyeti kazandırır. Özellikle karşılaşılan tehdit ve sınamaların bertaraf edilmesinde, kriz ve ihtilafların yönetilmesinde ve de fırsatların değerlendirilmesinde diplomasiye geniş bir harekât alanı sunar.

Ayrıca Türkiye’nin kendisini uluslararası ilişkilerin rekabetçi doğasına uygun bir şekilde güncellemeye tabi tuttuğu ve bu bağlamda dünya çapında en büyük beşinci temsil ağına sahip ülke konumuna geldiği görülüyor. Dünya sathına yayılan diplomatik misyonların Türkiye’nin küresel ölçekte düşünme ve hareket etme yeteneğini geliştireceği aşikârdır.

Türk dış politikasına vizyon katan bir diğer gelişme ise Türkiye’nin yurtdışında yaşayan Türklerle bir başka ifadeyle Türk diasporasıyla yakından ilgilenmeye başlamasıdır. Kuşkusuz örgütlü, etkin ve Türkiye’yle bağlarını koruyan bir diasporanın varlığı etkili lobi faaliyetlerinin yürütülmesinde, yatırım imkânlarının geliştirilmesinde ve nitelikli insan kaynağı tedarikinde Türkiye’nin gücüne güç katacaktır.

Dış politikada bağımsızlık arayışları elbette birçok zorlukla imtihan edilecektir. Ancak Türkiye’nin bu zorlu yolu kat etmekten, milli güvenliğe ve milli çıkarlara dayalı bir dış politika yasası benimsemekten başka bir seçeneği yoktur.