Türkiye’de bazı şeylerde bir yanlışlık var. Son birkaç yıldır ciddi bir faşist dalga ortalığı kasıp kavuruyor. Suriyeliler ülkeye geldiklerinden beri nedense şiddetle onlara karşı olan bir güruh vardı. Şimdi onları linç etmeye çalışan bir yepyeni bir güruh oluştu.
Yıllardır mültecilerle ilgili çalışmalara katılırım. Onlara yönelik çalışmalar içinde olan dernekleri ve sivil toplum kuruluşlarını ziyaret ederek sorunları anlamaya çalışırım. Hatırı sayılacak kadar özellikle Suriyeli tanıdığım var.
Evlerine ziyarete giderim, çaylarını içerim, bazen kapıdan geçer hal hatır sorarım, dua alırım. Bildiğim en önemli şey bir tas çorbaya kanat eden bununla beraber kapısından dışarı dahi çıkmayan hala ciddi bir kesim var. Verdiğiniz birkaç kuruş için veya küçük bir koli gıda için size ve ülkenize dua üstüne dua edenler var. Nerdeyse elinize kapanıp sizlere kul köle olacaklar var.
Ama biz bir yerlerde hata yaptık. Gelen mültecileri önce sınıflandırmamız gerekiyordu, yapmadık. Kimlik, parmak izi, göz izi, eğitim düzeyi vb. hiçbir şeylerini neredeyse kayıt altına almadık, alamadık. Belki de almak istemedik zaten Suriye işi birkaç ayda biter dedik, misafirlerimiz gider dedik. Ama hiçte istediğimiz veya beklediğimiz gibi olmadı. 2015’te tertip, düzen sağlanmazsa Suriyeli gettolaşması olacağını yazdım, her ortamda bunu dile getirdim.
Amcam misafirlik üç gündür, der. Üçüncü gün sonunda ev sahibi sizden bazı şeyler yapmanızı ister, istemek zorunda. Suriyeli muhacirler de ev sahibi demeden bir şeyler yapıp ülke üstündeki yükü azaltmaya çalıştılar. Bizim çalışmadığımız işlerde, bizden çok daha ucuza çalışmaya başladılar. En ağır işleri, en zor yükleri yüklendiler. Biz de onları sömürerek işlerimizi onlara yaptırmaya başladık. Ortama alışınca işyerleri açmaya başladılar, ortama rekabet edebilecek güce eriştiler, birçok şeyi bizden iyi ve ucuz yapınca, sadece eleştirebilecek tek şeyimiz kaldı, tabelalarına karşı çıkmak, onları sökmek. Hatta Ankara Büyükşehir Belediyesi’nin CHP’li Başkanı daha ileri bir adım attı ve Suriyelilere ait dükkânların ruhsatlarını iptal etti. Artık hiçbir Suriyeli Ankara’da işyeri açamayacak. Hepsi dilenci olarak sokağa çıksın demenin farklı bir yolu da bu olsa gerek.
Aslında hikâye çok tanıdık geldi değil mi! Yıllar önce Avrupa’ya giden Türklerin başına gelenlerin birebir kopyası. Sadece tefekkür edip onların başına gelenleri hatırlamak yeter sanırım.
Suriye’de bugün savaş bitti dense, geri dönüşlerin başlaması bir yıl sürer. Bunu göç idaresi de biliyor, İktidar ve muhalefette biliyor. Ama bir Suriyeli düşmanlığıdır, başını almış gidiyor. Ne yaparsak yapalım, gelenlerden en az bir milyonu bir daha asla geri dönmeyecek. Mühim olan bu misafirlerimiz rehabilite edebilmek. Onları topluma entegre ederek, onlardan gelecek gücü ülkenin milli gücüne katabilmek olmalı. Avrupa bunu yaptığı için başardı. Biz de başarabiliriz.
Bugün Avrupa’da güçlü bir Türk ekonomisi varsa bu entegre edilebildikleri için olmuştur. Gelecekte entegre Arap ekonomisi Türkiye’nin Arap dünyası üzerindeki gücü olacaktır. Yeter ki biz deli gömleğine değil, akıl ile feraset ile faşistlikten sıyrılabilelim efendim.