Türkiye Dil ve Edebiyat Derneği, gelenek hâline getirdiği “Yıllık İstişare Toplantısı”nın sekizincisini Düzce’de gerçekleştirdi. Yılın son haftasında Düzce Belediyesi Prof. Dr. Erol Güngör Kültür Merkezi'nde gerçekleştirilen toplantının açılış konuşmasını Ekrem Erdem yaptı. Törene Türkiye Dil ve Edebiyat Derneği Genel Merkezi ile şube yöneticileri katıldı. Düzce Valisi Sayın Selçuk Aslan, Düzce Belediye Başkanı Dr. Faruk Özlü, Düzce Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Nedim Sözbir ve il bürokratlarının teşrif ettiği toplantıda Tanzimat’la başlayan dil tartışmaları ile kültür ve medeniyet değiştirmenin sebep olduğu kültürel kopuş müzakere edildi. Türkçenin elifbasının alfabeye dönüştürülmesi, dilde tasfiyecilik, uydurmacılığın ve telaffuz hatalarının dildeki musikiyi yok etmesinden başlayarak Batı dillerinden alınan kelimelerin, Batı dillerinde yazıldığı gibi yazılmasının ve seslendirilmesinin sebep olduğu kakofoniye dikkat çekildi. Toplantının önemli müzakere konularından biri de bir asırdan uzun bir zamandır tartışılan Türkçenin sağlıklı ve üzerinde mutabakat sağlanmış, çelişkilerden arındırılmış bir “Yazım/İmla Kılavuzu”nun hâlâ yazılmamış (TDK Yazım Kılavuzu 27 Baskı yapmasına rağmen) olmasıydı.
TDED Genel Başkanı Ekrem Erdem’in önerisiyle bir yıldan fazla bir süredir Türkçenin imlasındaki meseleleri Cumhuriyet Üniversitesi Öğretim Üyesi Dr. Kadir Yılmaz’ın hazırladığı ‘Yazım Kılavuzları ile İlgili Tespit ve Öneriler’ başlıklı makalesi çerçevesinde müzakere ediliyordu. Adı geçen metin 2023 yılının aralık ayında kitaplaştırılarak yayımlandı. TDK’nın “Yazım Kılavuzu”ndaki imla ile ilgili sorunlu bölümleri ortaya koyan çalışma; çelişkili, ikircikli, Batı dillerinden alınan kelimelere pozitif ayrımcılık tanıyan resmî anlayışı eleştirerek yeni teklifler ortaya koyuyor.
Son baskısı 2012’de yapılan “Yazım Kılavuzu” esas alınarak hazırlanan çalışma ile ilgili bir sunum yapan Dr. Kadir Yılmaz, kılavuzda önemli ifade hatalarına rastlandığına dikkati çekti ve hatalara dair örnekler sıralayarak “bu hatalar sebebiyle dahi olsa mevcut yazım kılavuzunun silkelenmesi gerektiğini ve yazım kılavuzunun bilimsel bir dille hazırlanmadığını” belirtti. Ayrıca “Yazım Kılavuzu”ndaki imla kurallarıyla “Türkçe Sözlük”teki kuralların örtüşmesi gerektiğinin; ancak yer yer çeliştiğinin altını çizdi. Aynı kurumun yayımladığı ‘Türkçe Sözlük’le ‘Yazım Kılavuzu’nda birbiriyle örtüşmeyen 20 (yirmi) civarında kelime olması, kılavuzun sorgulanması için önemli bir veridir.
“Yazım Kılavuzu ile İlgili Tespit ve Öneriler” başlıklı metin, Yazım Kılavuzu’ndaki üç ana kural başlığındaki sorunlara yapılan eleştiri ve önerilere yoğunlaşıyor: “Yabancı Kelimelerin İmlası”, “Düzeltme İşareti”, “Birleşik Kelimelerin İmlası”. Her üç konunun ilgili uzmanlar tarafından özenle ve mümkün olduğunca bağımsız bir anlayışla yeniden müzakereye açılması gerektiğine inanıyoruz.
**
Toplantının, Prof. Dr. Erol Güngör Kültür Merkezi'nde yapılmasının bendeki çağrışımları daha farklıydı. Lise talebeliği günlerinden itibaren Diriliş, Türk Yurdu, Hisar, Türk Birliği Dergisi, Töre, Türk Edebiyatı, Yol, Millî Kültür, Türk Kültürü, Konevî ve Toprak gibi “Yerli Kültür ve Medeniyet” ekseninde kendilerini tarif eden dergilerde yazan, kültür ve medeniyet kopuşundan mustarip düşünce adamının kitaplarından birkaç tanesi “Türk Kültürü ve Milliyetçilik, Kültür Değişmesi ve Milliyetçilik, Dünden Bugünden Tarih-Kültür ve Milliyetçilik…” başlıklarını taşıyordu. Bu çalışmaları yapan merhum Güngör’ün ismini taşıyan bir kültür merkezinde kangrene dönüşmüş dil, kültür ve medeniyet meselelerini tartışmak oldukça manidardı.
45 yaş gibi erken bir yaşta, hayatının en verimli çağında vefat eden Erol Güngör ardında on ikisi telif, altısı tercüme eser ile yüzlerce makale bıraktı. İnançlı bir çevrede yetişen ve Mümtaz Turhan'ın öğrencisi olan Hoca, ‘kültür milliyetçisi’ olarak tanınıyor ve milliyetçilik kavramını “Milliyetimizin İslâm dini dışında düşünülemeyeceği fikri, milliyetçileri birleştiren bir prensiptir.” şeklinde tarif ediyordu.
Edebiyat ve dile dair meselelerle de ilgilenen Güngör "Edebiyatın Ölümü" başlıklı makalesinde bu meseleye dikkat çeker. "Bundan on beş yirmi yıl önce kimi Batı’ya özenti, kimi yerli olmakla birlikte son derece ilkel görünen şiir, hikâye ve romanları gördükçe Türkiye'nin o günkü durumu içimizi karartıyordu. Fakat aradan geçen on beş yirmi yıl bize gösterdi ki o zamanlar hiç beğenmediğimiz yazarlar iyi kötü bir kültürün son temsilcileri imiş. Edebiyata en yakın görünen yarı-siyasi, ideolojik eserler bile itinalı, düzgün, oldukça doğru bir Türkçe ile yazılıyordu... Yazanların bir kısmının tahsilleri kıt olmakla birlikte oldukça yoğun bir kültür atmosferi içinde yetişmişler, gençleri ise en azından Cumhuriyet devrinin ilk on yılı içindeki edebiyatı tanıyabilmişlerdi. (…) Edebiyat da edebiyatçı da ciddiye alınıyordu. O zaman gençler arasında edebiyata heveslenen ve girenlerin sayısı da hayli kabarıktı. Bugün gerek sağda gerek solda üç beş hikâye ve romanla ortaya çıkabilenlerin büyük çoğunluğu işte o gençlerdir.”
Kültür merkezinin bir bölümü Hoca’ya ait eserlerin sergilendiği ve biyografisinin pano şeklinde hazırlanarak fotoğraflarla zenginleştirildiği bir alana kavuşturulmalı. Bu araçlarla Hoca’nın genç nesille tanıştırılmasının önemli bir kazanç olacağına inandığımı belirtmek isterim. Rahmet olsun.
**
Düzce, Türkiye’nin son vilayeti. En genç ilimiz. Ancak Anadolu’nun giriş kapısı olması, Osmanlı’nın son demlerinden itibaren göç ve iskân bölgesi olmasından ötürü çeşitlilik arz eden kozmopolit bir kültür zeminine sahip. Kafkasya, Balkanlar ve Karadeniz Bölgesi başta olmak üzere Anadolu’nun farklı yerlerinden göç alan genç ilimiz, farklılıkları kayıt altına alma girişimini, “Düzce Mutfak Sanatları Merkezi”ni kurarak ve evlerde pişirilen yerel-yöresel yemekleri kayıt altına alarak iyi bir başlangıç yapmış. Çorbalardan ekmek çeşitlerine, ana yemekler ve salatalara geniş yer verilen çalışmada tatlılar da ihmal edilmemiş. Kitabı eline alan herkesin rahatlıkla uygulayabileceği ölçüler de verilmiş. Yüzlerce tarifin yer aldığı eser, büyük boy üç yüz elli sayfa. Bence yemek tariflerinin menşei ve kaynak kişisi yazılsaydı Türkiye’nin yemek tarihinde belge niteliğinde bir kaynak ve başvuru eseri olarak geleceğe kalırdı.
Düzce’de bizi misafir eden, toplantılarımıza imkânları elverdikçe katılan ve görüşleriyle çalıştaylara farklılık adına katkıda bulunan Belediye Başkanı Dr. Faruk Özlü ve çalışma ekibine teşekkür ederiz.