İbn Bâcce’nin “Ahlâk ve Siyaset Felsefesi” eserinin sadeleştirilmiş versiyonlarından biri olan 1978 Beyrut nüshası “Tedbîrü’l Mütevahhid”de “Şeriat ithali ahlâksızlığın başlangıç noktasıdır ve bu çürüme, kontrolü şeytanın eline veren bir salgın hastalığa sebep olur” yazar.

Yani üstat diyor ki; sistemini kendi üretmeden başkasından alan toplumlar, siyasi uyumsuzluk ve ahlâksızlık girdabına kapılır, sonunda sistemi kimden aldıysa ona teslim olur.

Ben şunu anladım; Medeni Kanun’unu, Parlamenter Sistemi’ni, toplumsal sözleşme metinlerini, yasalarını, ekonomi kurallarını, eğitim sistemini, silahlarını, elbiselerini, yemeklerini gavurdan kopyalayan Türkiye, bir gün mutlaka gavura teslim olur.

İçinizden, “olduk bile” dediniz mi? Devam edelim.

Köleliğin, “gelişmekte olan ülkeler” için güncellenmiş hali olan taşeron işçilerin dertlerinin çözümü, kırk sene çalışıp emekli olunca rahat bir hayatla evlerde gençlere ilham ve rehber olması gereken yaşlıların hala bozuk para sayarak fatura denkleştirme belasının altında boğulması, öğretmenlerin sınıftaki çocuğun yeteneğini keşfetmek için harcayacağı iç enerjisinin taksit hesaplarken ziyan edilmesi gibi sorunların çözümü AB’nin bir yerlerinde değil. Amerika’da da yok. Gerçekten yok.

Bitlis medreselerinin odalarında, bir üniversitemizin sınıflarında, Afyon’da manda sütü ile inek sütünü bakarak ayıran Mübeccel teyzede, tek başına dağ gibi odunları kırarken Cumhuriyet tarihini anlatan Çayeli’ndeki Hasan dedede, Diyarbakır’da bana “Doğmak dediğin bir rüyaya dahil olmak, ölmek dediğin de rüyandan uyanmaktır” diye anlatan Abdülrahman dedede çareler var. Gerçekten var.

Çareleri kendi içimizden değil de gavurdan aldığımız pansumanlarda aradığımızda her geçen gün daha çok hasta oluyoruz.

Reddiyenin bereketi

Devletler teşebbüs ve kendiliğinden olarak iki sınıfta değerlendirilir ya hani. İşte Türkiye, teşebbüs edilen karton bir Avrupa devleti değildir. Kendiliğinden devlettir. İlk iş olarak reddetmeliyiz. Bu insanlara ait olmayan, sonradan zorla yutturulmaya çalışılan yabancı maddeleri bünyemizden atmalıyız. Ne kaybederiz? Hiç!

Hatalı bile olsa kendimize ait olan siyaseti, sistemi üretmeliyiz diyen bütün cesurların arkasında durmalıyız. Batı’yı reddedenlerin bereketi bilinen en kazançlı gavur aklından bereketlidir. Konu kapandı.

İlk iş olarak, “ama dünya dengesi ne olacak” diyenlerin bizi oyalamasına müsaade etmeyerek başlamalıyız. İlk iş bu.

Kim dünya dengesi derse ona diyeceğiz ki, doğu da Allah’ın, batı da. Dünya da bizim, dengesi de. Burası bizim ülkemiz ve kuralları biz koyarız.