Türkiye bir haftadır “Yüzyılın felaketi” olarak nitelendirilen ikiz depremlerin yol açtığı yıkımla uğraşıyor, arama ve kurtarma ekipleri enkaz altında kalanları kurtarmak için zamanla yarışıyor.

Depremzedelere yardım için tüm ülkenin seferber olduğu bu süreçte acının ve sevincin, güzelliklerin ve çirkinliklerin birlikte yaşandığına şahit oluyoruz.

Kayıplara üzülürken saatler sonra moloz yığınları arasından çıkan her bir canla seviniyoruz.

Bir yanda enkazda bulduğu paraları ve altınları kuruşuna dokunmadan polise teslim edenler, diğer yanda evleri ve bölgeye gelen yardımları yağmalamaya çıkan çapulcular.

Fakat şunu rahatlıkla söyleyebiliriz ki güzellikler ve iyi insanlar çirkinliklerden ve kötü insanlardan kıyaslanamayacak kadar çok.

Devleti ve milletiyle bu ülke tıpkı 15 Temmuz 2016’da olduğu gibi yine tüm dünyaya ders veriyor.

Onlarca sivil toplum kuruluşunun yanında hiçbir yere bağlı olmayan ve kendi çabalarıyla yardıma koşan insanlar sessiz sedasız destan yazıyor.

Gençlerimizin yardım faaliyetlerine katılarak canla başla çalıştıklarını görmek ülkemizin geleceği için duyduğumuz endişeleri hafifletiyor.

“Bu ülkede yaşanmaz” diyenler diledikleri yere gidebilirler.

Biz buradayız, hiçbir yere gitmiyoruz ve yaşadığı büyük felakete rağmen dimdik ayakta duran ülkemizi ve insanını seviyoruz.

Birçok ülkeden gönderilen arama ve kurtarma ekiplerinin yanında Türkiye’nin sınırlarından çok daha ilerilere uzanan gönül coğrafyasında da ülkemize destek için seferberlik var.

Dünyanın neresinde bir felaket yaşanırsa yardıma koşan Türkiye, ektiği insanlık ve merhamet tohumlarının meyvelerini görüyor.

Depremin Türkiye’yi siyasi ve ekonomik olarak yıkmasını bekleyenlerin gittikçe daha çok agresifleşmelerinin sebebi, yine hayal kırıklığına uğrayacaklarını görmüş olmaları.

Birlik ve beraberlik içinde hareket etmemiz gerekirken muhalefetin depremden medet umması ve ucuz siyasi hesaplar peşine düşmesi üzücü.

Halkın güvenini kazanıp iktidarı sandıkta yenemeyen ve gayri demokratik yollara bel bağlayanlar beklentileri boşa çıkınca bu güzel ülkeye ve insanına düşmanlıkları büyüyor.

Devlet ve milletin el ele verdiğini görünce hain darbe girişiminin yaşandığı gecenin sabahında hissettikleri duyguya kapıldıklarından emin olabilirsiniz.

Yunanistan ve Ermenistan’dan dahi yardım için ekipler gelirken muhalefetin deprem çalışmalarını aksatmaya, kaos çıkarmaya ve halkı devletine karşı düşman etmeye çalışması, Türkiye’nin karşı karşıya olduğu büyük bir felaket.

Bir başka sorun da birtakım kişileri ve sivil toplum kuruluşlarını devletin önüne geçirme ve karşısına yerleştirme çabası.

Son dönemde seküler kesimin sahip çıkmasıyla ünlenen bir organizasyon için “AFAD da bizim o da” deniliyor.

Fakat AFAD’ın devlet, diğerinin ise onlarca vakıf ve dernek gibi devletin kontrolü ve denetimi altında olması gereken bir sivil toplum kuruluşu olduğunu unutmamalıyız.

Aksi takdirde “devlet içinde devlet” gibi hareket etmeye çalışan paralel yapılar ortaya çıkar.

Hangi kesime ait olursa olsun ve hangi güzel işlere imza atarsa atsın, bir insani yardım kuruluşu aşırı övgü ve ilgiyle kutsallaştırılınca güç zehirlenmesi yaşayıp devlete ayar vermeye kalkışabiliyor.

Haddini bilmek herkes için en iyisi.