Dünya İsrail’in Gazze Şeridi’ne ve Lübnan’a düzenlediği saldırılar ile meşgulken ve İran’a düzenlemesi muhtemel saldırıyı tartışırken bölgede başka gelişmeler de yaşanıyor.
Arap Baharı devrimlerinin kıvılcımını ateşleyen Tunus’ta pazar günü cumhurbaşkanlığı seçimi vardı.
Daha doğrusu Tunus derin devleti tarafından Kays Said’in yeniden seçilmesi için kurgulanan senaryo sahnelendi.
Darbeci Tunus Cumhurbaşkanı’na rakip olabilecek adaylar Seçim Kurulu tarafından veto edilmişti.
Seçime katılan diğer iki adaydan biri zaten Kays Said’i destekliyordu, diğeri de “sahte beyanda bulunma” ithamıyla hapse mahkûm edildiği için cezaevindeydi.
Seçime katılımın yüzde 28,8 gibi oldukça düşük bir oranda gerçekleştiği açıklandı.
Gerçek oranın ise çok daha düşük olduğu söyleniyor.
Tunus Yüksek Seçim Kurulu, Kays Said’in oyların yüzde 90,69’unu alarak yeniden cumhurbaşkanı seçildiğini ilan etti.
Böyle olacağı da zaten biliniyordu.
Muhammed Buazizi’nin yaktığı ateşle devrilen Zeynel Abidin Bin Ali ülkeden kaçmadan önce Ekim 2009’da girdiği son seçimde oyların yüzde 89,6’sını alarak beşinci kez cumhurbaşkanı seçilmişti.
Kays Said’in de demokratik olmayan bir seçimle ve benzer bir oranla seçilmesi “Diktatörlük Tunus’a geri döndü” yorumlarına yol açtı.
Diktatörlük Tunus’a aslında Kays Said’in, halkın özgür iradesiyle seçilmiş parlamentonun çalışmalarını dondurduğu 25 Temmuz 2021’de dönmüştü.
Pazar günü sadece “diktatörlüğe sandık yoluyla son verme” ümidi kayboldu.
Doğrusunu söylemek gerekirse o ümit de zaten Seçim Kurulu’nun İdare Mahkemesi kararlarını yok sayarak seçime sadece üç adayın gireceğini açıkladığı gün buharlaşmıştı.
Nahda Hareketi dâhil siyasi partilerin devrime sahip çıkamadıkları ve darbecilere karşı halk iradesini koruyamadıkları inkâr edilemez bir gerçek.
Devrimden sonra demokrasiye geçiş sürecinde geçici olarak cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturan Munsıf el-Merzuki, geçenlerde Al-Hiwar kanalında yayınlanan söyleşide devrimin başarılı olmasından sonra yapılması gereken ilk şeyin, bir dakika bile geçirmeden güvenlik güçlerine el koyarak söz konusu güçlerin devrime boyun eğmesini sağlamak olduğunu ifade etti.
Nahda liderlerine bu yönde nasihatte bulunduğunu ancak onların, “uzlaşı istediklerini” söyleyerek nasihatine kulak vermediklerini açıkladı.
“Onları öğle yemeğinde yemezsen onlar seni akşam yemeğinde yerler.” diyen ünlü Arap atasözünü hatırlattı.
Devrim sonrası güvenlik ve istihbarat güçlerini yeniden yapılandırmamak, uzlaşı gerekçesiyle devrik rejimin güvenlik ve istihbarat ağına itimat etmek Nahda’nın tek hatası değil.
Kays Said’in, ilk kez seçildiği 2019 seçimlerinde “demokrasi yanlılarının ortak aday çıkarmaları gerektiği” yönünde yapılan uyarılara kulak tıkayarak Raşid el-Gannuşi’nin yardımcısı Abdülfettah Moro’yu aday göstermesi de büyük bir hata idi.
O seçimde oyların bölünmesi sonucu Kays Said aradan sıyrılarak cumhurbaşkanı oldu.
Kritik eşiklerde yapılan hataların bedelini maalesef hem Nahda liderleri bizzat kendileri hem de Tunus halkı ödüyor.
“O günün koşullarında sonucun böyle olacağı tahmin edilemedi” denilse ve yanlış yapıldığı itiraf edilse bu kabul edilebilir.
Ama hâlâ doğru olanın yapıldığı iddia ediliyorsa artık söylenecek bir şey kalmamış demektir.