Uygur Türklerine yönelik Çin yönetiminin uyguladığı sistematik baskı ve asimile politikası hız kesmeden devam ediyor. Dünyanın gözleri önünde cereyan eden bu baskılarla Uygur Türkleri vatanlarında “cehennemi” yaşamaktadırlar. Doğu Türkistan, adeta açık cezaevi haline gelmiş durumdadır.
Sömürgeci devletlerin, işgal ettikleri yerlerin asıl sahiplerini katletme, göçe zorlama ve asimile ile“yok etmeye” yönelik geleneksel politikalarının bir parçası olarak Çin yönetimi, insan hakları örgütlerinden gelen tepkilere rağmen, Uygur Türklerini yok etmek için tüm gücünü seferber etmiş bulunmaktadır
En son Trump’ın, Uygur Türklerine ve Müslüman azınlıklara zulmeden Çinli Yöneticilere yaptırım uygulamaya yönelik bir tasarıyı imzalaması, Uygur Türklerini sevindiren bir gelişme oldu. 17 Haziran’da imzalanan “Uygur İnsan Hakları Politikası Yasası 2020” adlı tasarı, Çin yetkililerin ABD’deki mal varlıklarının dondurulması ve bu ülkeye vize yasağı gibi bazı maddeleri taşımaktadır.
Çin ile Amerika arasında uzun bir zamandır devam eden “ticari rekabet” veya “ticaret savaşlarının” olduğu bir dönemde imzalanan bu tasarı, Uygurlar açısından zulümden kurtulmak için bir ümit ışığı, nefes alma ve ferahlık yaratan bir gelişme olarak algılansa da, tasarıyı imzalayan Trump ve “Amerika’nın samimiyeti” kuşku ile karşılanmaktadır. Trump’ın bu tasarıyı Kasım ayında yapılacak olan Başkanlık seçimleri propagandasının bir parçası olarak imzaladığı, Amerikan iç kamuoyuna yönelik bu adımı attığı bilinmektedir. Zira, eski güvenlik danışmanı John Bolton’ın bugünlerde yayınladığı kitabında, Kasım ayında yapılacak olan seçim içinTrump’ın Çin devlet Başkanı Xi Jinping ile yaptığı görüşmede, ondan yardım ve destek istediğini yazmaktadır. Buna göre Trump’ın, Çin devlet başkanına, Uygur Türklerine yönelik kampların inşasına bir an önce başlamaları gerektiğini söylediği de iddia edilmektedir.
John Bolton’un görevden alınmasından sonra kaleme aldığı “The Room Where It Happened: A White House Memoir”adlı bu kitapta yazılanlar, sıradan bir kişinin değil, Trump’ın en yakınında yer alan bir ismin kaleminden çıkması sebebiyle büyük önem taşımaktadır.
Bu iddiaların yayınlandığı günlerde Trump’ın, ivedilikle Uygur tasarısını imzalaması, Amerika’nın samimiyetine gölge düşürmüştür. Yani arka planda kişisel veya devlet menfaatleri gereği Çin zulmüne destek veren, kamuoyu önünde ise zulme uğrayan Uygur Türklerine sahip çıkan bir görüntü sergileyen Amerika bulunmaktadır. Geçmişte de dünyayı paylaşma yarışına giren sömürgeci ülkelerin görünürde insan haklarından dem vuran iyilik meleği görüntüleri, arka planda ise nasıl kirli ilişkiler içinde oldukları gayet iyi bilinmektedir. Modern dönemde de bu kirli ilişkilerin ve sanal iyiliklerin aynı şekilde devam ettiğini dünya kamuoyu açıktan görmektedir. Fakat bu görme ve idrak etme hiçbir şeyi değiştirmemektedir.
Kirli ilişkiler, menfaatler ve emperyalist emeller arasında Uygurlar gibi mazlum milletler, “dünyada cehennemi” yaşamaya devam etmektedirler.
Uygur Türkleri, Amerika tarafından kendilerine uzanan elin samimi mi yoksa kirli bir oyunun parçası mı olduğunu zulüm altında inlerken idrak etme şansına sahip değildir. Denize düşen yılana sarılır misali, acılarını dile getiren her ses onlar için bir ümit vesilesidir. Tüm bunlara rağmen “Müslüman devletlerden” Uygur Türklerinin dertlerini paylaşmaya yönelik seslerin çıkmaması çok vahim ve üzücüdür.
Bu nedenlerle Uygur Türklerine yönelik attığı adımlarda Amerika’nın samimiyetine güvenmemek için sebepler çoktur.