Tarihin her döneminde millet olarak ahlaki ve kültürel değerlerine son derece bağlı ve geleneksel özelliklerini koruyan bir toplum olarak biliniriz. Bu yargı, gerçekten de böyledir.
Asırlar öncesi Orta Asya’da yaşanan aile ve toplum hayatı, İslam’ı kabul ile eklemeler ve eskilmelerle bugüne kadar gelmiştir. Modern zamanda geleneksel kültürel değerlerine bağlılık yönünden dünyada var olan milletler sıralamaya konulduğunda Türkler olarak ilk sıralarda bir yere sahip oluruz.
Anneye, babaya saygı, çocuklara ve küçüklere şefkat, aile içinde merhamet ve sadakat, sosyal hayatta komşulardan başlayarak insanlara sevgi, ahlaki fazilet, devlete ve millete bağlılık, çalışarak aileye ve devlete yararlı olma, milli ve dini değerlere sahip olma gibi özellikler Anadolu merkezli olarak asırlardır bu coğrafyada yaşayan insanların temel özellikleridir.
Bayramlarda ve sair özel anlarda büyüklerin elini öpme, akranlarla musafahalaşma, hal hatır sorma, selam verme, yardımlaşma, düşkünlerin elinden tutma, güler yüzlü olma vb. gibi büyük değeri olan fakat bugün neredeyse kaybolmaya yüz tutmuş birçok haslet toplumumuzun özelliklerindendi.
Dünyadaki gelişmelere paralel olarak iletişimin ve ulaşımın en ileri düzeylere gelmesi, köylerin boşalarak şehirlere akın etmesi, iş ve yaşamın yoğunluğu ile modern hayatın stresi ve koşuşturmaları geleneksel değerlerimizi neredeyse yok olmaya doğru sürüklemektedir.
Yani toplumsal değerlerimiz dejenere olmaktadır ve aşınmaya devam etmektedir.
Her gün gazetelere ve TV ekranlarına da yansıdığı gibi karısını acımasızca öldüren koca, sevgilisini katleden genç, kocasını kesen kadın, annesini ve babasını öldüren evlat, komşusunu katleden adam, yan bakan kişiyi öldüren genç gibi haberler gittikçe yaygınlaşmaktadır.
İnsanların birbirlerine tahammülleri neredeyse kalmamakta; sıradan meselelerden dolayı bile cana kasteden gelişmelere rastlanmaktadır.
Bireylerden siyasetçilere kadar basit meselelerde çok agresif davranışlar sergilediğimizin bile farkında değiliz.
Toplumda dejenerasyon tüm özellikleriyle barizdir ve gidişat hiç de hayra alamet değildir.
Şehirleşmenin ve son yıllarda yaşanılan siyasi, sosyal olaylar ve gelişmelerin de etkisiyle olsa gerek, aynı binada, aynı katta, mahallede veya köyde oturan insanlar gittikçe birbirlerine yabancılaşmaktadırlar.
Aynı binada ve katta oturan aileler bile birbirlerinin acılarını veya mutluluklarını paylaşmakta duyarsız kalmaktadırlar.
Yardımlaşma duyguları kaybolmaya yüz tuttuğu gibi, insanlar artık kişilere, ailelere ve topluluklara yardım yapmayı hal ve hatırlarını sormayı bile bir kenara bırakmışlardır.
Bu anlamda atılacak adımlardan bile çeşitli sebeplerle korkulur hale gelinmiştir.
Velhasıl topyekûn toplumsal bir dejenerasyon geçirmekteyiz. Birbirimize artık güvenmemekteyiz.
Belki bunları sosyal değişimin bariz özellikleri olarak tanımlamak mümkünse de, bahsettiğimiz özellikler sağlıklı toplumlarda görülen sosyal gelişmelerden değildir.
Değişimin önünde durmak zordur fakat toplumu yabancılaştıran bu olumsuz özelliklerin önüne geçmek de mümkündür.
Hem de daha acı faturalar ödemeden önce…