Eğitime dair tartışmalar hiç gündemden düşmez. Aslında doğrusu da budur. Eğer eğitim gündemde yoksa o ülkede ciddi hem de çok ciddi sorunlar var demektir. Hele bizim gibi arada kalmış ülkelerde tartışmanın sonu gelmez.  Kemiyet meselelerinin yanı sıra keyfiyet meselesi de tartışılır durur. Son yıllarda her alanda olduğu gibi eğitim alanında da büyük gelişimler oldu.  Özellikle okullaşma oranında büyük artışlar söz konusu. Hatta Başbakan, önümüzdeki yıl ikili öğretimden vazgeçileceğini açıkladı. Bu ise en azından okul sayımızın yeterli olduğunu göstermektedir.

Denebilir ki,  binaların yapılması çok iyi ama içini neyle dolduracağız? Kitaplar, öğretmenler istediğimiz düzeyde mi?  Bu soruya evet demek çok zor. Kitapların muhtevalarında çağın şartlarına uygun değişikliklere ihtiyaç var. Ders kitaplarında iki türlü yenilik yapılmalı. Birincisi yıllardır tekrarlanan yanlış bilgilerin düzeltilmesi. İkincisi de yeni teknolojilerin getirdiği imkânların eğitim ve öğretim metoduna uygulanması.

Artık şu soruyu sormanın zamanıdır: Gençler üzerinde okullar mı, yoksa akıllı cep telefonları mı daha etkili? Şurası muhakkak ki, gençler cep telefonlarıyla daha fazla vakit geçiriyorlar. Sabah yataktan kalkar kalkmaz cep telefonuna sarılan gençler,  akşam yatarken de yine cep telefonuna sarılıyor. Üstelik hangi kaynaklardan ve neler öğrendiklerini de bilmiyoruz. Acaba eğitim konusunda bu gerçekte dikkate alınıyor mu? Hocanın da, ailenin de yerini cep telefonu almış görünüyor.

Eğitimde ana sorunlardan bir tanesi de herkesi akademik eğitime yönlendirmektir.  Akademik eğitim kutsandığı için meslek eğitimi açık veriyor. İşsizlerin büyük çoğunluğu üniversite mezunlarından oluşuyor. Fakülte bitiren gençler ya işsiz kalacak veya mecburen işyerlerinde çırak olarak işe başlayacak. Bu durum akademik planlamanın yeniden gözden geçirilmesi gerektiğini gösteriyor. Üniversite bitiren gençleri çırak, kalfa, usta yapacaksak niye tersinden başlamıyoruz?

Eğitim sistemimiz gençlere teorik bilgi veriyor. Bu bilgilerin bir kısmı ömür boyu hiç işlerine yaramayacak.  Yani ömür boyu gereksiz yükleri taşıyacaklar. Çok bilgi vermek yerine, daha az bilgi verip onun uygulanmasını istesek çok daha başarılı oluruz.  İlim adamı olacaklar için tabii ki öğrenmenin sınırı olmamalı.

16-17 yıl eğitim alan bir insanın genel bilgiler dışında bir mesleğinin olmaması acı bir sonuç. Bir başka acı sonuç da eğitimli gençlerimizin eğitimsizlerden daha az şuurlu olmaları. Biz medeniyetimizin değerlerini hangi aşamada nerede öğretiyoruz? Değerleriyle yetişmeyen genç bilgi sahibi oluyor, ancak şuur sahibi olamıyor. Yani kaba benzetmeyle, atom bombasını yapmayı öğretiyoruz. Adam gidiyor Hiroşima’yı, Nagazaki’yi bombalıyor. Halep’i, Bağdat’ı yok ediyor.  Çünkü ahlak öğretemiyoruz, edep öğretemiyoruz.

15 Temmuz’da bir acı gerçeği daha yaşadık. Gençlerine değerlerini öğretemeyen, onlara idealler, hedefler koyamayan toplumun yerini örgütlenmiş, motivasyonu yüksek küçük grupların aldığını gördük. 40 yılda eğitim üzerine yapılan çalışmanın nasıl sonuçlara ulaştığına şahit olduk.  Bunun içindir ki, eğitim konusunda arayışlarımızı sürdürürken, milli ve manevi değerlerle donanmış vatan şuuru olan nesilleri yetiştirmeyi ihmal etmemeliyiz…