En büyüğünden en küçüğüne kadar bütün insanlar, en minimal düzeyden en maksimal düzeye kadar etraflarını değiştirebilme gücüne, kabiliyetine sahiplerdir; elbette yine bir insan olmanın çizdiği sınırlar dahilinde…
Dünya tarihinde ve dünya ölçeğinde birçok alanda akışı değiştiren icatlar olduğu gibi, evsiz yurtsuz birinin çok küçük bir dairede meydana getirdiği -diğerleri için belki anlamsız ama kendisi için çok mühim- değişimleri de buna eklemek mümkündür…
Bizim elbette bütün bu detaylara girmemiz mümkün değildir; belki bu yazı için çok elzem de değildir…
Lakin belirli örnekler üzerinden ve dünya ölçeğinde büyük değişimler meydana getirmiş savunma ya da silah alanındaki icatları, teknolojik değişimleri yazımız elverdiğince irdelemek ve buradan da İHA ve SİHA’ların, bu seyirde nereye tekabül ettiğini izaha çalışmak isteriz…
Bizim derdimiz savaşların dolayısıyla da tarihsel akışın seyrini değiştiren silahların bir envanterini tutmak değildir elbette; üstelik bu konuda yapılmış pek çok çalışma, bir kez daha tekrarı gerektirmeyecek kadar fazlayken…
O sebeple birkaç örnek verip belirli bir analoji -karşılaştırma- yakalayabiliriz…
Uzun bir fetret döneminde hep şu sorunun cevabını aradık: “Acaba yeniden, tarihte olduğu gibi değişime öncülük edebilir miyiz?”
Çünkü değişimi hep geriden takip edenlerden olmak, bizi taklitten öteye hiç geçiremedi…
Bu taklitçilik sadece teknoloji transferini içermekle de kalmadı ne yazık ki ve üstün görmeye başladıklarımıza karşı duyduğumuz kompleks, çerçeveyi daha da genişletti ve onların kavramlarını hatta kültürlerini transfer etmeyi de içine dahil etti…
Bu kadim tartışmayı da bu yazıda açacak değilim; zira her birerimizin iç çekerek söyleyeceği epey kapsamlı bir konu…
“Ok, tarihteki kendi dönemsel koşullarında neye tekabül ediyordu?” sorusu; barut ve ateşli silahlar ve onların bugün geldiği ama belli ki, geldiği yerde de kalmayacağı bu olağanüstü nokta arasında bir süreklilik bağı kurularak anlaşılabilir…
Bu döngü hep, öncülerin karşısına ancak daha iyisini koyarak kendisini savunmak zorunda kalanların çabalarıyla da çok ilgilidir ve en az onlar kadar değerlidir…
Bu döngüde, bir dönemin savaş tankları olarak kabul edilen filleri kullanan akıl ne kadar değerliyse, onlara karşı fareleri bir savunma aracı olarak kullan akıl da o kadar değerlidir demek istiyorum…
Bu durum, ilkel sayılabilecek yukarıdaki örnekten tutun da bugünün en ile teknolojisine kadar bu şekilde ilerledi; ama çoğu zaman güçlü devletler, güçlü liderler veya büyük komutanların öncülüğünde ilerledi…
Büyük ölçekte bazen Doğu bazen Batı’ydı bu “Teknoloji Öncülüğü Döngüsü”nün merkezi; orta ölçekte imparatorluk ve küçük ölçekte ise ulus-devlet rekabetleri olarak karşımıza çıktı hep…
Doğu’nun ya da Batı’nın kendi iç rekabetlerini de bir alt kategori olarak zikretmek gerekir; bu döngüde…
Şimdi o iç geçirdiğimiz şeylere dair somut bir örnek var karşımızda ve bu yeniden ve bize ait olan bu örnek, “Ne yapılırsa yeniden öncü olunabilir?” sorusuna çok net bir cevap oluşturuyor…
Onlarda, bugün bütün dünyanın dilinde olan ve kendi stratejilerini neye karşı geliştirmeleri gerektiği konusunda diğer ordulara bir ölçü tayın eden İHA ve SİHA’lardır…
TOGG’un, da otomotiv alanında bir öncü, seyir değiştirtici bir teknolojiyle yakın zamanda arz-ı endam edeceği çok açık olarak görünüyor…
Uzun bir sermeye ve bilgi yatırım döneminin daha pek çok mahsulüyle, “dünyanın seyir defteri”ne çok daha fazlasını yazdıracağımızı da bütün devletler görecektir…
Bazıları iftihar edecek, bazıları kıskanacak, hatta bazıları da öfke duyacak bu öncülüklere…
Bunun işaretlerini de çok açık olarak görmeye başladı Türkiye…
Bu yol, hep ileriye gitmeli artık…
Hem akıl bunu gerektiriyor hem de tarihsel gerçekler…
Çünkü bu niyetlerle yola çıkanlar için geriye dönüşün maliyeti, ileriye gitmekten çok daha büyüktür…
Onun için de Türkiye daha az maliyetli olanı seçerek hem maddi hem de manevi kazançlarını artırarak yoluna devam edecektir; seyir defterini tutanların açık irade bayanları da bunu teyit ediyor…
Not: Hayırlı, huzurlu, sağlıklı ve mutlu bir yıl dileklerimle…