“Ben babasından akıl almaz işkenceler görmüş bir kızım. Buna rağmen, babamın bana bir defa kızım demesini, başımı okşamasını o kadar istedim ki. Fakat babam, ne bir gram sevgi gösterdi, ne ‘kızım’ dedi ne de başımı okşadı. Bana ne yaparsa yapsın, o benim babamdı ve benim asla başka babam olmayacaktı. Bir kere sevse, bir kere başımı okşasa diye yıllarca bekledim. Sevgisizlikten içim yanıyordu. Çocuklarını seven babaları gördükçe, gözlerime yaşlar hücum ediyordu. Zaman geldi babam yaşlandı, hastalandı ve bana bir kere kızım demeden, bir kere sevgiyle başımı okşamadan öldü. Babamı morga kaldırdılar. Ben gizlice morga girdim. Tabutu açtım ve ölmüş babamın elini gözyaşları içinde başıma sürdüm. Bunu yaşamadan babam ahirete gitsin istemedim. Babamın elini başımda hissetmek istedim. Babam da beni seviyormuş diye, yanan gönlüme bir teselli vermek istedim.”
Bu tablo karşısında, içimdeki bütün kelimeler sustu, cümleler bir araya gelmekten vazgeçti. Gözyaşlarım adeta, o sevgisizlikten kavrulmuş yüreği ferahlatmak istercesine aktı, aktı. Önce kendisini sevgisizlik çöllerine mahkûm eden baba için, babalığını yaptıramayan anlayışı için, göremediği ve yeşertemediği nice güzellikler için Allah’tan (cc) af diledim. Sonra da, ‘Ya Rabbim (cc), Sen dolu dolu verdiğin ve vermemizi istediğin bitimsiz sevgi ve lütfettiğin sınırsız güzelliklerin cömertçe sunulacağı anlayışlarla insanlığı kuşat. Bizde sonsuz miktarda varken yokmuş gibi davrandıran sevgi cimriliğinden koru, babalığın doğru örneklerini topluma yay ki, sevgisizlikten kimse acı çekmesin.’ diye dua ettim. Daha fazla yazamıyorum ve yürek dolusu aminlerle noktayı koyuyorum efendim.