Yazının başlığında bazılarının adını zikrettiğim derin, çamurlu ve tehlikeli çukurlar var medyada. Benim şahsi dünyamda bunların hepsinin ortak adı “Zındıka komitesidir” ve en büyük korkum bunlardan birinden “Aferin” almaktır. Bunlardan biri, yazdığımıza dediğimize iltifat ederde günaha gireriz diye korkuyorum.
Öyle bir an geliyor ki; Allah rızası için doğruyu söylemeye gayret ediyorsun, doğruyu söylemeyi becerirsin ya da beceremezsin ama niyetin iyi… Onlar gelip sana sataşmıyor. Keşke sataşsalar, çünkü onlar hakaret edince “oh” diyorsun içinden. Seviniyorsun, doğru yaptığın bir şey için işaret taşı gibi oluyorlar. “Hamdolsun bunlar beğenmedi, demek ki doğru yoldayız” deyip, sağlamanı alıp yoluna şevkle devam ediyorsun. Ama bunlar kurnaz, sana sataşır mı? Bunlar gelip sana “Aferin” diyor. Eyvah! Oturup hesap yapıyorsun o zaman, “Ya Rabbi, ben nerede hata yaptımda bu zeliller benden hoşnut oldular” diye düşünüyorsun.
Üstelik onlardan biri gelip sana “Aferin” dedimi artık ne söylediğine ne murat ettiğine bakmıyor kimse, bu komitenin boynuna astığı yaftaya konuşuyor herkes. Ne büyük bir zül bu. Gazetede bazı konular hakkında “Biz de görüş bildirelim” diyerek aramızda istişare ederken en çok kurduğumuz cümlelerden biri hep şu oluyor: “Aman şunlara malzeme vermeyin atlarlar bunun üzerine…”
Mesela diyoruz ki; aranız iyiyken şahit olduğunuz sırları, aranız kötü olunca ifşa etmeyin; çünkü bu münafıklık alametidir.
Mesela diyoruz ki; münafıklar sizin işinize gelen şeyler söyledi diye onlara paye vermeyin; çünkü bu da münafıklık alametidir.
Mesela diyoruz ki; ailesi hakkında umuma açık ileri geri dedikodu yapana prim vermeyin. Vermeyin çünkü bu fesattır, fesat yayılmasın.
Mesela diyoruz ki; düşmana benzemeyin. Onlar yapacak, yapsınlar çünkü onlar, onlar. Biz biziz. Biz kalın, vakarınızı düşürmeyin; dava adamı olun, davanızı sevin, Allah rızası için sevin, Allah rızasını gözetin…
Mesela diyoruz ki; senin mücadele edebilmen için bir münafığın dedikodularına ihtiyacın yok. Varsa eğer geri adım at çünkü o zaman aslında bir davan da yok. Davası olan adama hakikat yeter ve bir fasıkın getirdiği haber hakikate delil olmaz.
Sonra bu dediklerimize örnek olsun diye bir vakaya işaret ediyoruz ve “İnşallah bunlardan biri görüp sitesine almaz” diye dua ediyoruz. Bazen basiretleri bağlanıyor görmüyorlar; murdar olmuyor yazılanlar ama bazen bir alıyorlar yazıyı bin pişman oluyorsun. Çoğu kez “Şunlara malzeme olduğum için kamuoyundan özür dilerim” diye yazmaya niyetlenmiştim ama nasip olmamıştı.
Bir gazeteci ağabeyime böyle dert yanarken “Niye takıldın bu kadar, boş ver ne diyorsa desinler” diye cevap verince ben de ona; “Gebrin iltifatıyla müşerref olanın, şerefi, hürriyetin hissine aşık olup hürriyetin esiri olmaktır. İltifat satıyor adamlar, iltifatı verdikçe onlara yaranma telaşına esir ediyorlar” dedim…