Anladım ki dostlar Leo Durocher’in “İyi adamlar sona kalır’’ sözü sanırım artık günümüzde para etmiyor! Çünkü hayat dediğimiz bu şölende dost ikliminde çiçek açanların alayı maalesef hep önden gittiler de ondan…
Hem kimler gitmedi ki!..
Ruhumun daralıp başımın alın teri ile ıslandığı vakitlerde, rahmetli babamın dizinin dibine oturur, ondan hayata, yaşanmışlıklara dair tecrübelerini dinler, altın değerinde öğütler alırdım… Onu yakinen tanıyanlar çok iyi bilirler. Benim babam; “Onurlu, imanlı, omurgalı, haysiyetli, adam gibi adamdı…” Feleğin çemberinden defalarca geçmiş, dünyanın her türlü cefasını çekmiş, yiğit bir zekâya sahip, gönül ve düşünce adamıydı.
En önemlisi de “insan sarrafıydı.” Çok şey öğrendim ondan, mekânı cennet olsun…
Her babanın olduğu gibi, benim babamın da hayalleri vardı üzerimde… Her daim başarılı olmamı ister tertemiz bir sayfa gibi görürdü beni. İsterdi ki bu tertemiz sayfayı kimsecikler kirletmesin! İlişmesinler oğluma, ben de bildiğim doğruları tek tek yazayım…
Bilirim, bunu hem dünya hem de ahiretim için yapmak isterdi. Asıl derdi ise ‘Arkasında güzel bir miras bırakmaktı…’ Bu yüzden beni her gördüğünde nasihat ederdi:
“Şarkılar açların acısını dindirmiyor oğul!” der, çok çalışmamı isterdi…
“Arkadaşlarımı doğru seçmemi tembihler, ilk fırsatta arkadaşınla yolculuk yap” derdi…
“Güzellik ondur dokuzu dondur!” der, iç güzelliğe önem vermemi söylerdi…
“Öfkeme hâkim olmamı söyler, her daim güler yüzlü olmamı isterdi…”
“Çalışkan insanları çok sever, tembellerden pek haz etmezdi…”
“Ulu çamlar fırtınalı diyarlarda yetişir.” diyerek, zorluklara göğüs germemi isterdi…
“Sakın ha başarılarınla kibirlenme, Rabbine bolca şükret” der…
“Her ne kadar kırılsan da hemen kızıp küsme, kin tutma, affetmeyi bil” derdi…
“Bilesin ki temiz arktan pis su akmaz oğul!” der, “Lakin sen yine tohum ekmeden toprağını bir temizle” derdi…
“Takma öyle her şeyi kafana sabret.! Bilesin ki Allah sabır edenlerle beraberdir” der,
“Param kadar iş yapmamı, faize bulaşmama mı tembihleyip, başkasının şeyi ile gerdeğe girilmez oğul!..” derdi…
“Üzerine vazife olmayan şeylere burnunu sokma, katırlar tepişir arada da eşekler canından olur” derdi…
“Bak nehir gibi akıyor günler, namazını asla terk etme ve yalan söyleme” der,
“Eğer bir yanlışa düşersen de hemen tövbe et Rabbinde af dile” derdi…
“Fakir olmak istemiyorsan içki, kumar ve zinadan kesinlikle uzak dur” der,
“Bulutlara güven olmaz, herkesi dost bilme az konuş bilesin ki susmak altın” derdi…
“Paçasını şeytana kaptırmış birinin ayıbını da görür isen, derhal üzerini ört ve görmezden gel” derdi…
Derdi de derdi rahmetli babam…
Ah benim canım babam, davasına dertli babam… Dik duran, eğilip bükülmeyen dürüst ve ilkeli babam… Korkaklığa, namertliğe pirim vermeyen, karakterli, çalışkan babam…
Evet, kalıbımı basarım ki sözlerinde sonuna kadar haklısın…
Lakin suistimal ediyorlar artık iyi niyetimizi be babam…! “Nasıl olsa bundan bana zarar gelmez ve her zamanki gibi yine o alttan alır”, “Nasıl olsa ben ne yaparsam yapayım, o bana asla kötülükle karşılık vermez”, “Nasıl olsa o çalışkandır o çalışsın ben gezeyim’’, “Nasıl olsa başımıza bir iş gelse o halleder ben kasmayayım’’, “Nasıl olsa o çok sabırlı, hoşgörülü ve affedicidir… Nasıl olsa, nasıl olsa…” diyerek iyi niyetimizden sonuna kadar istifade etmeye çalışıyorlar…
Ünlü İslam Alimi Şems-i Tebriz’inin söylediği gibi ‘’Susanı korkak.! Görmezden geleni aptal.! Affetmeyi bileni çantada keklik sanıyorlar… Oysa ki; onlar biz istediğimiz kadar hayatımızdalar…! Göz yumduğumuz kadar dürüstler ve sustuğumuz kadar insanlar…!