Korona salgını hayatımıza gireli tam bir yıl oldu. Lakin biz hala nezleye yakalanır gibi bu hastalığa yakalanıyoruz. Her gün binlerce can elimizden kayıp gidiyor. Hayatını kaybedenlere rahmet, bakide kalanlara sıhhat ve selamet diliyorum. “İnsanı ölümden eceli korurmuş’’ eyvallah, lakin mevcudiyetin serencamı da pekiyi görünmüyor be dostlar! Gönüllü gönülsüz evlerimize kapandık. Sabah uyanınca yastığı öpüyor, mezar sessizliğinde izole bir hayat yaşıyoruz değil mi? Lakin şuncacık aklımla diyorum ki; ‘’Hastalık da sağlık da Cenab-ı Allah’tandır.’’ Ve her ikisi de biz ölümlüler için birer imtihan vesilesidir. Gelin o vakit, herkesin herkesten kaçtığı bu çetin günlerde namazlarımızda günde en az kırk kez ‘’yalnız senden yardım dileriz’’ dediğimiz Rabbimize biraz daha yaklaşalım. Yaklaşalım da hayat denen bu şölende tekerimiz tümsekte kalmasın. İnancım o dur ki; meçhule açılan bu zor günleri hep birlikte Allahın izni ile atlatacağız. Bize düşen sağlığımıza şükredip, hastalığa sabır etmektir. Cehaletimizi katmerleyip bulanık cümleler kurmaya da gerek yoktur. Hatırlatırım ‘’hasta yatan ölmez, eceli yeten ölürmüş.’’ İnsan için sağlıklı olmak kadar büyük bir nimet yoktur. Bu nimeti anlamak için illa sağlığımızı kaybetmeye de gerek yoktur. Ama maalesef bizler elimizdeki sağlık nimetinin kıymetini ancak onu kaybettikten sonra anlıyoruz. Unutmayasınız! Elindeki nimetin kıymetini bilen ‘’sağlıklı ve huzurlu insan’’ çok ama çok zengin insandır.
Kıymetli dostlar sağlık nimeti, eşref-i mahlûkat olarak yaratılan insanoğluna ‘’emanet verilen ve asla paha biçilemeyen’’ büyük bir hazinedir. Yaşadığımız bu ‘’kıldan ince, kılıçtan keskin’’ zorlu süreç, bizlere sağlığımızın ne kadar önemli olduğunu yeniden hatırlatmıştır. Konumuz ile alakalı cihan imparatorumuz merhum Kanuni Sultan Süleyman’ın ‘’Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi, olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi ’ sözleri bu yalan dünyaya ait bütün sırları faş ederken, diğer taraftan da hastalığın makam-mevki, zengin-fakir ayrımı yapmadığını ifade etmektedir. Kıymetli dostlar bilesiniz ki ‘’Hırsın olduğu yerde vicdan susarmış.’’ Ve unutmayasınız ki; dünyada en büyük mutluluk ne parada ne de puldadır. Mutluluk ‘’hem bedenen hem de ruhen’’ sıhhatli olmaktadır. Para ile istediğiniz yiyeceği ve içeceği satın alabilirsiniz lakin iştahı asla satın alamazsın.‘’Göz senindir lakin fer senin değildir!’’ Ve dahi manevi gıdalarla beslenen faziletli insan, ruhen sağlıklı insandır. Kıymetli dostlar azıcık hastalanıp da rengimiz çekilince dünyalar bizim olsa dönüp bakmıyoruz değil mi? Birazcık nefesimizin daralması bile dünyaya ait her ne varsa elimizin tersi ile itmemize yetiyor da artıyor bile. Şöyle gerisin geri bakıyorum da dostlar, sanki dünyaya geliş amacımızı boşlayalı çok olmuş gibi. Ve bizler hala izaha muhtaç şeyler yapıyoruz. Hey hat! Oysa bizler çok iyi biliyoruz ki her insan doğar ve ölür. Yüce dinimiz İslam, sağlığımıza zarar veren her türlü madde ve yiyeceği bizlere haram kılmıştır. Yanlış ve hor kullandığımız her uzvumuz mahşerde bizden davacı olacaktır. Her ne kadar şimdilik biz dünyalılar olarak, mezar taşlarına Kuran okuyor olsak da kalacağımız yer asla burası değildir. Ömür sermayesinde hoyratça ve hesapsız bir şekilde tükettiğimiz, haydan gelip huya giden tüm nefeslerimiz bilesiniz ki sayılıdır. Verdiğimiz her nefesi tekrar alacağımızın bir garantisi de yoktur. Bizim de bir gün kıyametimiz kopacak, hayatımızın perdesi çekilecek ve unutulup gideceğiz. Sazın ve sözün ustasının dediği gibi “Şu yalan dünyada yalandan yüzümüze gülen dünyada’’ kimler unutulmadı ki! Hem de kemikleri çürümeden unutulup gittiler…
Ez cümle demem o ki kıymetli dostlar; hastalık da şifa da insanlar içindir. ‘’Sağlığı olanın umudu, umudu olanın her şeyi var demektir.’’ Sağlıksız bir insan ne kendisine, ne toplumuna faydalı olabilir. Ne de Rabbine doğru dürüst hakkıyla ibadet edebilir. Gelin o vakit ‘’…Ölüm gelmeden önce hayatın, hastalık gelmeden önce sağlığın kıymetini bilin’’diye buyuran Fahri Kâinat Efendimizin ve ‘’Hiç kimseye imandan sonra sağlıktan daha üstün bir nimet verilmemiştir’’diye buyuran Hz. Ebubekir’in (ra) o güzelim sözlerine, öğütlerine kulak verelim. Aldığımız her bir nefesin vereceğimiz her bir nefese tekabül ettiği bilinci ile ‘’O an bu andır’’ diyerek bir an önce uyanıp ayağa kalkalım. Haydi, şimdi evet hem de şimdi, hep birlikte; Uyanalım! Yanalım! Analım!..
Selametle…