Zübdani kenti nüfusunun göçürülmesi, Suriye devriminin başlangıcından bu yana sürdürülen ‘demografik yapıyı değiştirme operasyonu’nun ileri bir aşaması olarak kabul edilmelidir. Zübdani’den başlayarak Şam’ın güneydoğusunu da kapsayacak şekilde Suriye’nin güneyine kadar uzanan bölgede, insanlar evlerinden çıkarılarak başka yerlere zorla göçürülmekte ve boşaltılan evler, rejimle iş tutan kabile ve gruplara mensup ailelere teslim edilmektedir. Kayırılan bu yandaşlar arasında ülke dışından; Irak, Afganistan, Pakistan gibi ülkelerden getirilenler bile bulunmaktadır. Savaş sebebiyle evini barkını terk edip Şam’dan ayrılmış olan ailelerin evleri ve mülkleri ise rejim yandaşlarına peşkeş çekilmektedir.

Bugün Suriye’de icra edilmekte olan bu demografik yapıyı değiştirme operasyonu, uzun yıllar önce Lübnan’da başlamıştır. Zira, 1975-76 yıllarındaki savaşı bizzat yürüten Suriye rejimi idi. O yıllar, Suriye rejiminin silahlı kuvvetleriyle iştirak ettiği grup kıyımlarının en fecilerine sahne olmuştu. Suriye rejimi güçleri, o vakitler İsrail’den aleni destek gören ve Filistinli devrimciler ile onların Lübnan’daki dostlarını vuran Lübnanlı gruplarla aynı safta yer almıştı.

O dönemde Lübnan’ın büyük çoğunluğunda fiilî bir hakimiyet kuran Suriye rejimi, sürekli grup çatışmalarını körüklemiş ve ara ara gruplar arasında savaş ateşini tutuşturagelmiştir.

Demografik yapıyı değiştirme operasyonunun ilk adımı daha o zaman Lübnan’da atılmış ve Dürzilerin Hıristiyanların mülklerine el koymasına göz yumulmuştu. Bu olayın ortaya çıkardığı kriz bu güne dek çözülebilmiş değildir. Demografik yapıyı değiştirme planının bir parçası olarak, Hıristiyanların da Beyrut’un doğu bölgesindeki Filistinlileri büsbütün tasfiye etmesine göz yumulmuştu. Bu olaylar esnasında Tel Zater’de onbinlerce Filistinli katledilmişti.

Nüfus yapısını değiştirme planı 1984-86 yıllarında yeniden gündeme geldi. Bu sefer Filistinlileri Lübnan’ın çeşitli bölgelerinden kovma ve mülklerine el koyma işi Şii Emel Örgütü’ne ihale edilmişti. Bu olaylar esnasında 200 bin Filistinli Lübnan’dan kaçtı. Kaçanların büyük bir kısmı Avrupa’ya sığındı. İşte, bugün Filistinlilerin Suriye’den zorla göç ettirilmesi planının taa o yıllara dayanan bir geçmişi bulunmaktadır.

Bugün Suriye’de cereyan eden olaylar, o gün Lübnan’da cereyan eden olayların aynıdır. O dönemde büyük devletler, Lübnan içlerinde büyük değişimlere yol açan olayları organize etme görevini Suriye’ye vermişti. Böylece gruplar arasında çatışmaların önü açılmakla kalınmamış, bu çatışmaların sürüp gitmesi için de tedbirler alınmıştı. Hıristiyan grupları kollayan ve başarılı olmaları için onları destekleyen bazı devletler, Suriye rejiminin o dönemde Lübnan’da yaptıklarına sessiz kalmışlardı. Elbette bu tutumlarının başkaca hedefleri vardı.

Özetle, söylemek istediğim şudur: Suriye’deki savaş kısırdöngüsüne hamilik yapan devletler, dünyada Esed rejiminin demografik projesine en büyük desteği veren devletlerdir. Elbette bu, eski bir İsrail projesidir. Nitekim İsrail’in temel yaklaşımı, dört bir yanını kuşatan bölgenin nüfus yapısını değiştirmek üzerine kuruludur. İsrail bütün çevresini, birbirleriyle sorunlu, sürekli birbirleriyle didişen bir yapıda görmek istemektedir. Çünkü böyle bir ortam İsrail’e sürekli ‘bölgenin en güçlü unsuru olarak kalma’ fırsatı sunmaktadır.

Geçmiş dönemde Arap rejimleri İsrail’e muhtaç idi. Çünkü, kendi halklarına rağmen o rejimlerin yanında duran İsrail idi. Arap toplumları harekete geçtikten sonra İsrail, Ortadoğu’dan Türkiye’ye kadar bütün bölgeyi kavim ve grup temelinde parçalara ayırma stratejisine dayalı eski projesini canlandırma ihtiyacı duymuştur. Bu projenin başarıya ulaşması için de, milyonlarca Sünni Arab’ın Suriye’den zorla göçürülmesi gerekiyor!

Bir taraftan Türkiye ve bazı Arap ülkeleri ‘güvenli bölge’ ve ‘ateşkes’ fikrini savunurken, öbür taraftan bölgenin aleyhine gelişen olayların İsrail’in stratejik hedeflerini gerçekleştirme yönünde tehlikeli bir seyir takip ettiğini de esefle müşahede ediyoruz!