Hamas, Duma kentine kimyasal bomba atmasının ardından Eset rejimine operasyon uygulayan Amerika’yı kınadı. Hizbullah ve İran’ın bu konudaki tutumunu benimseyen Hamas’ın bu beyanatı Arap sokağında şok tesiri yaptı.
Mesele bununla da bitmiyor. Birkaç gündür Esed rejimi Yermuk kampını bütünüyle ortadan kaldırmaya çalışıyor. Ama Hamas’tan bu konuda tek ses duymadık. Bu dosyayı açmayacağım, zira uzun kaçar. Kısaca şunu söylemekle yetineceğim: Hamas 2011’de askerî güç oluşturmuştu. Daha önce muhalif ortaklarıyla birlikte bu askerî güç Yermuk kampının işgaline de katılmıştı. Bir süre sonra aralarında anlaşmazlık çıktı ve kampta ölümlü iç çatışmalar yaşandı. Bu süreç, Yermuk kampının Daiş’in hakimiyetine geçmesiyle neticelenmişti.
Bizim öncelikli meselemiz, son dört yıl boyunca türlü belalara maruz kalan sivilleri kampın dışına çıkarmaktır. 2014 yılındaki kuşatma sırasında yaklaşık 200 kişi açlıktan öldü! (Bu konuda medyada yer almayan korkunç detaylara sahibiz). Hem rejim hem de muhalif güçler tarafından iki koldan kuşatılan kampta yaşayanların sıkıntıları doruk noktasına ulaşmış vaziyette. Ama!…
Denklemin diğer tarafı olan Gazze’de son Büyük Dönüş Yürüyüşleri esnasında yaklaşık 5 bin kişi yaralandı. Çoğunlukla canlı mermi isabet eden bu insanlardan şimdiye kadar 39 kişi vefat etti, ölme ihtimali yüksek yüzlerce ağır yaralı var. Çok sayıda sakat kalan ve bir ömür engelli olarak yaşamak zorunda kalan insanımız var. Ne yazık ki, kurbanların ve yaralıların arasında -Kassam Tugayları mensupları yanında- çok sayıda çocuk ve genç var. Hamas’a sorum şudur:
Eğittiğiniz bu gençler önemli bir askerî güç olduğu halde neden silahlarını evlerinde bırakıp İsrail ile taş atarak çatışmaya gitmelerini istediniz onlardan? Ben şahsen bu davranışı anlamıyorum. Hamas’ın Aksa’yı kurtarmak için bir ordu oluşturduğundan nasıl bahsedebildiğini de anlayamıyorum. “Füzeler” ve “tüneller” hikâyesini de hiç anlamadım zaten. Artık Gazze’nin Kuzey Kore’ye benzediğine inanmaya başladık!
Roketlere sahip olmak Gazze’yi asla korumaz. Çünkü bizim kaybımız sivillerden olmaktadır. En son İsrail’in tahrip ettiği 24 milyon dolar maliyetindeki sekiz tüneli düşününce bu tünellerin neden inşa edildiğini de anlamıyorum. Bu tüneller yanılsamadan ibarettir. Çünkü Gazze’nin hava sahası açıktır. Her bir derin tünelin yüksek düzeyde oksijen teminine ihtiyacı bulunmaktadır. Bu maksatla havalandırmalar çalıştırıldığında menfezlerden karbon salınmaya başlamaktadır. Bu da o tünelin kolaylıkla tespit edilmesine yol açmaktadır. Çünkü havaya yayılan karbonu izleyebilen cihazlar artık Afrika kabilelerinde bile mebzul miktarda mevcuttur. Halbuki Hamas’ın daha önce kullandığı yüzeye yakın tünellerde bu sorun yaşanmıyordu.
Asıl soru şudur: Hamas bizi nereye götürüyor? “Geri dönüş yürüyüşleri” devam edecek olursa, Gazze, dünyanın en büyük engelli ve ağır yaralılar bölgesi olacaktır. Bu yüzden bize düşen ivedilikle siyasi çözüme gitmek ve akan kanı durdurup sivilleri koruma altına almak için Filistin-İsrail ilişkilerini düzene koyacak kapsamlı bir çalışma yapmaktır.
Bu sözlerime öfkelenenler de çıkacaktır elbette. İslamcıların eleştirilmemesi gerektiğini, çünkü çözümün onlarda olduğunu söyleyenler de olacaktır. Ancak soru üstüne soru yağıyor… Peki, nerede o çözüm??
Bizim sorunumuz, çağdaş İslamcıların kimseyi dinlemeyen ortaçağ rahipleri gibi davranmaları ve kendilerine muhalefet eden herkesi katli vacip dinden dönmüş kâfirler olarak ilan etmeleridir. Bu nedenle, her kim Gazze’yi kurtarmak istiyorsa, buyursun ordusunu göndersin, önce sivilleri kurtarsın, sonra kenti savunsun. Yok değilse, bırakın da Gazze İsrail ile görüşme yapmaya başlasın. Zira herkes masanın ya altından ya da üstünden İsrail ile el sıkışıyor…
Çeviri: Fethi Güngör