BİRLEŞMİŞ Milletler Genel Kurulu’nda alınan tarihî karar, yeni dünya düzeninde haklının güçlülüğünü gösterecek işaretler taşıyor.

Ancak bu işaretlere bakarken meseleye kısıtlı ölçütlerle yaklaşmamayı dikkate alarak yol almamız elzem.

İslâm İşbirliği Teşkilâtı ve Birleşmiş Milletler’i harekete geçiren Türkiye’nin bizzat Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sözleriyle dillendirdiği “Kudüs, kırmızı çizgimizdir!” çıkışındaki mânâ, ifade ettiğimiz kısıtlı yaklaşımlardan uzak durmamızı ve dikkatimizi daha geniş sınırlara vermemiz gerektiğini göstermektedir.

Zira biz, Kudüs’e sadece eski bir toprağımız olarak bakmayız, sadece Müslümanların bir yurdu olan Filistin’in başkenti olarak da.

Bizim için Kudüs, Hazreti Dâvud’dan (as) bugüne dek Müslümanlara hak olan bir miras olduğu gibi, tüm insanlar arasında adaletle hükmetmenin en güzel örneklerinin verildiği mukaddes ve etrafı temiz kılınan başkentimiz, evimizdir!

Kudüs’e değen bir taş, dalga boyları artan bir nüfuzla etrafı saran ve Müslümanlar için tüm enerji merkezlerini harekete geçiren ilk dip etkiye sahip olacaktır.

Bu yüzden Kudüs, kırmızı çizgimizdir!

Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’ndan çıkan ve insanlığa meydan okuma cüretini gösterenlere hakikî meydan okumayı bildiren kararın, Müslümanların yurtlarında Türkiye Cumhuriyeti’nin ne anlama geldiğini göstermesi bakımından muazzam bir işareti vardır.

Müslümanların tarihine göz atıldığında görülecektir ki, mukaddes sancağın ulaştığı her mülk, resmî sınırları devre dışı bırakarak, ümmetin birlik ve dirliğini kuşatıcı olduğu gibi, adalet, refah ve huzurun sürdüğü birer yurt olmuştur.

Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın BM’de elde edilen apaçık zaferin ardından soluğu Sudan’da aldı.

Bu soluk, başkenti Kudüs olan, Hicaz olan, İstanbul olan, Ankara olan, İslâmabad olan, Saraybosna olan, Bakü olan, Kâbil olan, Cakarta olan bütün bir İslâm yurdunun müdafaasını, yine en uç başkentlerden olan Hartum’dan başlatma stratejisinin adıdır.

Düşünülebilir mi ki, Türkiye Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanı sadece Kudüs hususunda Müslümanlara bir zafer kazandırdığı için Sudan sokaklarında, Sudan Parlamentosu’nda tekbirler ve coşkun tezahüratlarla karşılandı?

Düşünülebilir mi ki, Hartum Üniversitesi’nde o burunları sızlatan takdim, sadece bir gündem meselesi üzerine yapıldı?

Asla!

Artık ümmet, Allah’ın ayetleriyle tek tek işaret ettiği ölçütlerle, “hacılara su taşıyanlarla Allah yolunda dertlenip harekete geçenleri” ayırt ettiği ortadadır.

Rektör Ahmed Muhammed Süleyman’a “kurtuluş gemisi” resmini çizdiren, Müslümanlar için hayalet adaya dönüşmüş Sevakin’in yeniden en muhkem surlardan biri olacağına dair iman, işte yeşeren bu umuttandır!

Bütün bir İslâm yurdunun müdafaası, batıda Saraybosna, doğuda Kâbil, güneyde Hartum-Mogadişu’da başlar.

Malazgirt Meydan Muharebesi’nin sebeplerini hatırladığımızda, Kudüs’ten Hartum’a uzanan Reis-i Cumhur seyahatlerini anlamak daha da kolaylaşacaktır.

***

Kudüs’teki zulüm artıp da Müslümanlar bu yangını dindirip mukaddes beldeyi yeniden imar etmek üzere harekete geçtiklerinde, kuzeyden gelen Türk ordusunun karşısına Bizans gibi bir engel çıkmıştı.

Malazgirt’te elde edilen tarihî zafer, sadece Bizans’a karşı galip gelmek ve Anadolu’ya girmek demek değil, Kudüs’e olan 88 yıllık hasretin dinmesi için gereken orduyla güneye inmek üzere açılan koridor demektir.

Bu yüzden Anadolu, Kudüs için dertlenen ve yollara düşen Türk’e ümmet adına emanet edilen mülktür.

Bu yüzden Kudüs bizim için kırmızı çizgi iken, Ankara ve İstanbul da bütün bir İslâm yurdu için kırmızı çizgidir.

Hartum, Semerkant, Tunus, Bingazi, Bihaç, Kaşgar kırmızı çizgimizdir.

Sayın Cumhurbaşkanımız’ın Sudan’la başlattığı bu yüksek sinerji harekâtı, dünyanın karanlık güçlerine karşı şu mesajı vermektedir: “Hakkımda hangi eylemleri plânladığınızın farkındayım ve sizin işaret ettiğiniz adresten ben de plânımı işletmeye başlıyorum!”

İşte Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin attığı hiçbir adım, sudan sebeplerle atılmaz!

Dertliysek, bir sebebi var!