Cumhur İttifakı, tüm yıpratma çabalarına, dolar krizine, ABD ile yaşanan gerilime, AB ülkelerinin “terörle mücadele konusunda yaptığımız operasyonlar” yüzünden üzerimizde kurduğu baskıya ve bunların sonucu olarak oluşan ekonomik krize rağmen geçen yıl yapılan seçimlerdeki oy oranını korumuş durumda.
Üstelik AK Parti ve MHP, ciddi anlamda bir ideal birlikteliğine doğru gidiyor. Bu durum seçmen nezdinde de bütünüyle anlaşılmış ve kabul edilmiş görünüyor. Tarihte ilk defa AK Parti seçmenleri, MHP adaylarına oy verdiler. Geçen seçimlerde ise MHP seçmeni, Cumhurbaşkanımıza oy vermişti. Bu süreç, her iki tarafın siyasi önderlikleri şimdiye kadar yakaladıkları güçlü uyumu muhafaza ederlerse derinleşerek devam edecek.
Buna karşın, diğer tarafta bir bloktan söz edemiyoruz. Farklı, hatta düşman ideolojilerin mensupları sırf Erdoğan düşmanlığında birleşmiş durumdalar. Bunu ne kadar devam ettirebilirler? Muhalefette iken birbirlerine yakınlaşanların; sıra iktidarı paylaşmaya geldiğinde ne yapacaklarını hep birlikte göreceğiz. Mansur Yavaş’ın başarısını CHP Genel Merkezi’nde tekbirlerle kutlayan İyi Partililer’in, müdürlükleri PKK ile nasıl bölüşeceklerini merakla bekliyoruz.
Cumhur İttifakı, süreç içerisinde tek bir beden gibi hareket ederek daha da güçlenecek. Çünkü, Türkiye’nin bundan başka bir yolu yok. Buna karşın muhalefetin arasındaki çatlaklar daha şimdiden başlamış durumda. Ak Parti’yle girdiği ittifak sayesinde 11 ilde belediye başkanlığı kazanan MHP ile toplamda aynı oy oranına sahip olsa da Akşener’in Türkiye’de tek bir ilde dahi belediye başkanlığını alamamış olması partide isyana sebebiyet verdi. Başkan yardımcıları istifa ettiler.
Bununla birlikte bazı metropollerde HDP’nin desteğiyle CHP’nin belediye başkanlıklarını alması; Cumhur İttifakı’nda bir başarısızlık yaşandığı söylemlerini güçlendirdi. 25 yıldır belediyelerde olmanın sonucunda oluşan “şımarık, halka tepeden bakan, dava hassasiyeti olmayan” karaktersizleri eleştirseler ne ala! Fakat, onların dertleri başka.
Başarısızlığın faturasını sormak için söylemedikleri söz, suçlamadıkları kişi kalmadı. Konuştuklarına, yazdıklarına bakarsanız, tüm seçim kampanyası boyunca AK Parti’yi ve MHP ile girdiği birlikteliği yıpratmak için çalışanın kendileri olmadığını dahi sanabilirsiniz.
Eğer ittifakın oylarında ciddi bir düşme olsaydı, hatta AK Parti düşerken MHP oylarını arttırmış olsaydı, bugün “AK Parti’ye nasihat verme pozunda” istikamet çizmeye çalışan bu çevrelerin neler söyleyebileceğini düşünmek bile istemiyorum.
Çözüm süreci isimli pespayeliğe dönüşen kapıyı kapatıp, 15 Temmuz saldırısını püskürttüğümüz günden beri aynı şeyi söylüyorlar: “AK Parti fabrika ayarlarına dönsün.” Onlara göre metropoller kaybedildi, çünkü parti “1. ve 2. döneminin aksine; son beş yılda insan hakları, fikir özgürlüğü, hukukun üstünlüğü ve basın özgürlüğü gibi demokratik değerler”den saptı.
Yani hangi tarihten beri? Açık konuşun: Devletin “İmralı canisini ya da onun silahlı-silahsız teröristlerini muhatap alarak Kürt sorunu çözülemez; terörle mücadelenin birinci şartı teröristin ezilmesidir” dediği günden beri. Biz sizin karın ağrınızı çok iyi anlıyoruz.
Hepsi AK Parti’nin o çok sevdikleri 1. ve 2. döneminde, “Başdanışmanlıklardan, Genel Müdürlüklere, Basın Müşavirliklerinden, Milletvekilliğine” kadar getirilmedikleri makam kalmayan bu zat-ı muhteremlerin, iktidarı “ehliyet ve liyakat eksikliği, yolsuzluk ve adam kayırma” ile itham etmesi ise işin bir başka trajikomik yanı.
Eğer Cumhur İttifakı biraz tökezleseydi, etrafımız “yeni parti, yeni vizyon ama başarısızlığını akademik süslü cümlelerle örtmeyi bilen eski adam”lardan geçilmeyecekti.
Vagonun kapısında durup, sürekli şantaj yapmanızdan yorulduk. Emin olun, şu trenden iner, açıktan karşıya geçerseniz kıymetiniz artar. Belki, Ayhan Bilgen gibi size de bir başkanlık verirler; olmadı vekillik. Fakat, koskoca partiyi HDP ile koalisyon görüşmeleri için kapılarda dolaştıranlardan ümitliyseniz, boşuna heveslenmeyin. Bu millet o hataya bir daha düşmez.