Bugünkü konumuz sporun siyasete alet edilmesi; sporun, siyaset ve uluslararası ilişkilere karşı bir silah olarak kullanılmak istenmesi. Topu orta sahada fazla çevirmeden konuya gireyim…

Türkiye Süper Kupa final maçı Suudi Arabistan’da oynanacaktı. Türkiye Futbol Federasyonu, Suudi Arabistan Futbol Federasyonu ve maçı oynayacak iki takım aylar önce protokol imzaladılar.

Suudi Arabistan’a giden futbol takımları ve başkanları maça saatler kala yeni isteklerde bulunarak maçı oynamak “istemediler.”

Dünyada futbol kuralları tüm ülkeler, federasyonlar ve takımlar için aynıdır. Hiçbir ülke, federasyon ve takım ben bu kurallara “uymam” diyemez.

Bunu gayet iyi bilen iki futbol takımının başkanı, bir futbol maçını uluslararası krize dönüştürmeye çalışarak Türkiye’yi de rezil ederek geri döndüler.

Bunun dışındaki iddia ve bilgilerin arasında kaybolmadan yaşananların özeti budur.

Şimdi bu krizin kim tarafından çıkarıldığını, kim tarafından uluslararası bir krize dönüştürülmek istendiğini değerlendirelim. Asıl dikkat etmemiz ve tartışmamız gereken nokta budur!

Maçın iptal edilmesine sebep olan kişi maça dakikalar kala “yeni şartlar” ileri süren Ali Koç’tur. Dursun Özbek de aynı taleplerde ısrar etmiştir. Koç ve Özbek, Uluslararası Futbol Birliği Kurulu’nun onay vermeyeceğini bile bile “neden” son dakikada yeni taleplerde bulunmuştur?

Tartışmamız gereken, başkanların maçın iptalini sağlayarak ne amaçladığıdır!

ARAP ÜLKELERİYLE İYİ İLİŞKİLERİMİZDEN KİM, NEDEN RAHATSIZ OLUYOR?

Türkiye’nin Suudi Arabistan ile uzun süre ilişkileri kötüydü. Cumhurbaşkanımızın girişimleri, Suud yönetimin pozitif yaklaşımıyla iki ülke arasında sıcak ve samimi bir iklim oluştu.

Bunun doğal sonucu olarak Türkiye, Suudi Arabistan ile onlarca anlaşma imzaladı. Milyarlarca dolarlık sermayenin Türkiye’ye gelmesinin ve Suudi Arabistan’ın ülkemizde yatırımlar yapmasının yolu açıldı.

Yıllardır Batı ülkelerine akan Arap sermayesi rotasını değiştirmişti. Arap ülkeleri üzerindeki siyasi ve ekonomik hegemonyasını kaybetmek istemeyen Batı ülkelerinin bundan rahatsız olması kaçınılmazdı. Kendilerine gelen yüz milyarlarca doların bir kısmı artık Türkiye’ye gidecekti.

Mısır, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri gibi önemli Arap ülkeleriyle sermayelerini Türkiye’den uzak tutmak için kendileri harekete geçtikleri gibi içimizdeki siyasi ve ekonomi taşeronlarını da devreye soktular.

Arap sermayesinin Türkiye’de yapacağı büyük yatırımlar karşısında yüz yıldır ekonomimize hükmedenler, bu güçlerini kaybetme riskiyle karşı karşıyaydılar.

Arap sermayesinin Türkiye’ye gelmesini engelleme “savaşında” CHP siyasi ayak, Koç Grubu da ekonomik ayak görevi üstlenmiş durumda.

Türkiye’nin Arap sermayesiyle yapacağı yatırımlar yeni bir sermaye grubu doğuracaktır. Bunun TÜSİAD çatısı altında toplanan Batı ülkelerinin taşeronu şirketler olmayacağı kesin.

Bunun için de futbolun ve Atatürk hassasiyetinin toplum üzerindeki etkisini kullanarak Türkiye ve Arap ülkeleri arasında gelişen siyasi ve ekonomik ilişkileri sabote etmek istiyorlar. Türkiye’nin ekonomik ve siyasi olarak yönünü kardeş ülke ve halklara dönmesine izin vermek istemiyorlar.

Çünkü bu makas değişikliğinin siyasi ve ekonomik sonuçları Türkiye lehine olacakken Batı ülkelerinin ve içimizdeki iş birlikçi parti ve ekonomik taşeronlarının ise aleyhine olacaktır.