Sanatçının günlük meseleler ve güne sığamayacak mevzulara yaklaşımı nasıl olmalı?
Sanatçının siyasetle ilişkisini ne belirler? İktidarı ve muhalefetiyle siyaset kurumunun civarında mı yanında mı durmalı?
Peki, politika? Siyasetle aynı şey değil. Dünya görüşü, meselelere bakışı mevzu eden bir tavır hali politika… Yani siyasetçiyle ilişki, politik tavırla aynı şey olmamakla beraber irtibatlı ya, sanatçı ne yapacak?
Soruların çoğalması bereket demek?
Allah, soruları sorun etmemeyi nasip etsin…
Politik tavır, tabu barındırır. Tavırla tabu farkının idrakinde olmayan için durumun içinden çıkmak zor.
Net olarak ifade etmek gerek ki, politik tavır sanatçının duruş ifadesidir. Kimse, politikadan berî olduğunu iddia etmemeli. Zira hakikatten kopuk olur.
Zaten politik tavırla siyaset ilişkisi aynı manada kullanıldığı için sorun orada başlıyor. Bir ‘soru’nun sorun olduğu yerde algı sorunu var demektir.
Memleketimde bu mevzu sürekli tartışılıyor ve bu münakaşa hiç bitmeyecek. Bitmemeli de…
Kritik nüans şu ki, herkes dürüst olmalı… Namuslu durmalı. Kendi başta olmak üzere kimseyi kandırmamalı. Namuslu olduktan sonra herkesin politik duruşu saygıyı hak eder.
Son dönemde sinema yazarı Cüneyt Cebenoyan’ın açıklamalarıyla camiamızda konu yine gündeme geldi. Cebenoyan, “PKK ablanızı öldürür, siz ırkçı olursunuz” dedi. Anlaşılacağı üzere ablasını katleden PKK’yı ve destekçilerini eleştiriyor. Bu destekçiler arasında ‘özgürlükçü’ geçinen ve PKK’lıların ‘çiçek çocuk’ olduğuna iman edenler var elbet. Esas hedef aldığı da bu kitle.
İşte namus meselesi burada devreye giriyor. İktidara angaje olmama adına, -sözümona sanatçı olmanın gereğiyle- katletmeyi adet edinen ve terörden beslenen bir gürûha ses edemezsen, mahallenin, hanenin ve kalbinin ne denli kirli olduğu ortaya çıkar.
Herhangi bir siyasetçiye kendini yakın hissetmek, tercih meselesi. Fekat terör örgütü destekçisi durumunda olmanın izahı mümkün değil.
HDP’li, CHP’li, Saadet’li, MHP’li ya da AK Parti’li olmak her ferdin özgü iradesidir. Kabul etmesem de destek vermesem de saygı duyarım. Ama öldürmeyi adet edinen bir organizasyona yamanmanın politik tavır ya da siyasi tercihle alakası yok.
“Devlet de öldürmüyor mu”, “Kime göre terörist” gibi itirazları duyar gibiyim. Çatır çatır tartışabileceğim bir mevzu. Fekat şu manzarada gereği yok. Meramım gayet açık.
Namuslu olmak, her insanoğlunun vazifesi… İşine geldiği gibi davranmak, zalim ve mazlum seçmek, namusuyla sorunu olan insanların belirtisi.
Bu bağlamda sanatçıyı diğerlerinden ayıran şey elbette üslubu. ‘Sokaktaki adam’ ile sanatçının üslubu aynı olamaz. Ne söylediğinin yanı sıra -belki daha da önemli olarak- nasıl söylediği ayırt edici.
Sanatçı sadece eserlerinde değil günlük hayatta kendini ifade ettiği herhangi bir iletişim halinde de üslubu bakımından farklılık arz etmeli. Çünkü sanat, hayatın içinde, hayattan beslenen ve hayatı besleyen bir olgu. İcracısı, eserlerine aksettirdiği hali yaşatmalı. Eserleri gibi yaşamalı. ‘Mış’ gibi yapınca zaten sırıtıyor.
İşte bütün bu manzara çerçevesinde sanatçının politikayla olan ilişkisi değil, bunu nasıl ifade ettiği önem kazanıyor. Ve elbette yine bu bağlamda fikrinin ve zikrinin namusuna ne kadar sadık kaldığı kritik nokta.
Özgürlükçülük adına yapıldığı iddia edilse de sadece ve sadece iktidar karşıtlığı ve ideolojik saplantı sebebiyle terörü destekleyen ve fikrinin namusunu kirleten, haliyle sanatına da leke süren herkese karşı sözünü yükseltmek de bizim vazifemiz.