Eskiden İstanbul’un sokaklarından, çarşılarından uğultulu insan sesleri gelirdi. Siteleşme kültürü sokağı ve çarşıyı yok etti. İnsanları toplu olarak göreceğiniz yerler otobüs durakları, metro istasyonları, toplu taşıma araçları, alış veriş merkezleri. Buralarda insanlar ellerinde cep telefonları sosyal medya üzerinden yoğun bir şekilde sosyalleşme çabasındalar. İnsanlar kalabalıklar halinde bir arada ancak sesler azaldı.
Sosyal medya da Facebook, Twitter, İnstagram, WhatsApp, Youtube gibi telaffuz etmekte zorlandığımız, ne manaya geldiğini, kimlerin organize ettiğini bilmediğimiz dönüşü olmayan bir sanal otobanda son sürat koşmak mecburiyetindeyiz! Çünkü sosyalleşmeliyiz, dünyanın gidişatına katkı sunmak hatta yön vermeliyiz. Acaba gerçekten öyle mi? Sosyal medya bizi sosyalleştiriyor mu? Canhıraş laf yetiştirmek için avucumuza sıkıştırdığımız aletle dünyaya nizam verebilir miyiz?
Bir başka pencereden baktığımızda sessiz mekânlar ne kadar güzel gürültü kirliliği önlenmiş oluyor. İnsanlar sosyal medya ile uğraşmasa ne yapacak? Boş boş etrafı seyretmekten ve boş boş konuşmaktansa sosyal medya üzerinde de olsa hayata katılmak kötü mü? Bu sorular üzerine kafa yormalıyız.
Bütün bu yenilikleri kafadan reddetmenin doğru olmadığını düşünüyorum. Ölçülü ve doğru kullanıldığı zaman gerçekten büyük bir nimet, sosyal medya. Artık dünyanın bilgisi avucunuzun içinde. Mesele burada başlıyor; varlık içinde yokluk çekiyorsunuz. Neyi nereden alacağınızı bilmezseniz alışveriş merkezlerin de o dükkân senin bu dükkân benim dolaşıp durursunuz. Yorulup dışarı çıktığınızda hiçbir şey almadığınızı görür, üzülür, mahcubiyet duyarsınız.
Eskiden adabı muaşeret denen insan ilişkilerini ahlak ve nezaket çerçevesinde düzenleyen geleneğe dayalı kurallarımız vardı. Şimdi sosyal medya hayatımızın bir gerçeği olduğuna göre bunun bir adabı muaşereti olması gerekir. Yaşadığımız bu gerçeğe insani ve ahlaki bir çerçeve çizmeliyiz. Çalışma sosyal medyada adabı muaşeret diye yapılırsa çok faydalı olur.
Dünyanın en küçük meseleleri için veya en büyük sıkıntıları için sosyal medyadan attığımız mesaj ne kadar dertlere derman oluyor. Örneğin Filistin sorunu için veya damda kalmış kediyi kurtarmak için yoğun bir paylaşım yapıyoruz. Bu paylaşımlarla görevimizi yaptığımızı düşünüp vicdanımızı rahatlatıyoruz ancak Filistin sorunu çözülmüyor damdaki kedi yerinde duruyor. Bu mesajların sonunda harekete geçip imkânlarımız ölçüsünde vaziyet almıyorsak yaptığımızın bir faydası olmayacaktır.
Sosyal medyada derinleşirken sosyal ve fiziki çevremizi unuttuğumuzu bilelim. Yani sosyalleştiğimizi düşünürken birer asosyal yaratık haline gelme tehlikesini yabana atmayalım. Bilim adamlarının araştırmalarına göre dijital aygıtların beynimizin fiziki yapısını da değiştirdiğini öğreniyoruz. Artık bir konuya odaklanma, bir mesele hakkında derin bilgi sahibi olmamız oldukça zorlaştı.
Sosyal medya da en önemli konulardan birisi de kirli yalan yanlış bilgileri nasıl ayıklayacağız? Milyonlarca kanaldan milyonlarca bilgi geliyor. 5 yıl önce yaşanmış bir olayın görüntüleri, sesleri ve metinleri bugün olmuş gibi servis ediliyor. Bir de meşhurlara yapılan atıflar çok yaygın. İnşallah bu özlü mesajlardan ibret alınıyor, ders çıkarılıyordur. Yoksa kim daha büyük ünlüden mesaj göndermiş yaklaşımı da sosyal kibir olsa gerek. Hülasa sosyal medyaya değerlerimiz çerçevesinde bir adabı muaşeret risalesi hazırlamalıyız…