Irak’ta 12 Mart’ta yapılan seçimlerden bu yana yeni hükümet hâlâ kurulamazken ve kimin başbakan olacağı henüz bilinmezken, Irak Başbakanı Haydar El-Ibadi’den sürpriz bir açıklama geldi.

El-İbadi, önceki günkü basın toplantısında ikinci dönem başbakanlık talebinin olmadığını ifade ederek, “Ayetullah Ali Es-Sistani’nin talimatına saygı duyuyoruz ve ona uyacağız. İkinci dönem başbakanlık talebim olmadı, olmayacak da. Koltuğa bağlı kalmayacağım” dedi.

Başbakanlığın en önemli adaylarından kabul edilen El-İbadi’nin bu sözleri “adaylıktan çekildiğinin sinyali” olarak yorumlandı.

Irak Başbakanı’nı bu açıklamayı yapmaya sevk eden, Şii dini merci Ali Es-Sistani’nin ülkede geçmiş dönemlerde iktidarda bulunmuş kişilerin yeni dönem için başbakanlığını desteklemeyeceğini ilan etmesi oldu.

Es-Sistani’nin bu vetosu, Irak demokrasisinin halini bir kez daha gözler önüne serdi.

Türkiye vesayet sisteminden -Allah’a çok şükür- büyük oranda kurtuldu.

Koalisyon hükümetleri o sistemin en önemli araçlarından biriydi.

Hangi partinin kiminle koalisyon oluşturacağını ya da oluşturmaması gerektiğini büyük oranda siyaset dışı güçlerin müdahalesi belirlerdi.

Yamalı bohçaya benzeyen koalisyon hükümetleri de varlıklarını sürdürebilmek için halkı değil söz konusu güçleri memnun etmek zorundaydılar.

28 Şubat postmodern darbesi öncesinde ve sonrasında yaşananlar hâlâ hafızalarda yerini koruyor.

Benzer bir durum şu an komşumuz Irak’ta yaşanıyor.

Hiçbir siyasi grup hükümeti kuracak çoğunluğa sahip olmadığından Irak Parlamentosu’nda en büyük grubu oluşturmak için pazarlıklar yürütülüyor.

Son olarak Mukteda Es-Sadr ile Hadi El-Amiri bir araya geldi ve hükümetin bir an önce kurulması konusunda anlaşma sağlandığı açıklandı.

“Yolsuzlukla mücadele” sloganıyla seçimlere giren Es-Sadr, hükümetin “teknokrat ve bağımsız adaylardan” oluşmasında ısrar ediyor.

Aksi takdirde muhalefette yer alacağını söylüyor.

Teknokratların ülkedeki yolsuzluklara son vereceklerini beklemek gerçekçi değil.

Nihayetinde onlar da kendilerini o koltuklara oturtan siyasi iradenin talimatları doğrultusunda hareket etmek zorundalar.

Mukteda Es-Sadr’ın teklifi ve onayıyla hükümette yer alacak “bağımsız teknokrat”, Es-Sadr’ın görüşüne muhalif bir karar alabilir mi?

Herhangi bir ismin bakanlıkta bir göreve atanmasını veya atanmamasını istediğinde talebini geri çevirebilir mi?

Mümkün değil.

Mukteda Es-Sadr, aybaşında Beyrut’ta dört gün geçirdi.

“Irak’taki Şii bloku bölmek” ve “İran aleyhine çalışmak” gibi ithamlarla karşı karşıya kalan Es-Sadr’a Hizbullah’ın yüz vermediği ve Iraklı liderin Beyrut ziyareti sırasında Nasrallah’la görüşemediği söyleniyor.

İran’la düşman olmak istemediğini bildiren Mukteda Es-Sadr, Beyrut dönüşü Hadi El-Amiri’yle görüştü ve dümeni yine Tahran’dan yana kırdı.

Böylece İran’a karşı kendisine bel bağlayanları bir kez daha yüzüstü bıraktı.

Bu arada ülkenin güneyindeki Basra kenti aylardır kaynıyor.

İşsizlik ve yolsuzluk ile elektirik ve su gibi temel hizmetlerin kötü durumda olması protesto ediliyor.

Kent genelinde 60 bin kişi kirli içme suyu zehirlenmesi vakası ile hastanelere kaldırıldı.

Irak’ın güneyinde halk sadece hükümete ve yöneticilere değil Tahran’a da öfkeli.

Basra’da göstericiler İran Başkonsolosluğunu ve Şii milis güçlerinin karargâhlarını ateşe verdi.

Gerçek şu ki, siyaset dışı güçlerin vesayetine zemin hazırlayan mevcut siyasi ve etnik yapısıyla Irak’ta kurulacak her hükümet için başarı şansı oldukça az.