Sinema, gittikçe yalınlaşan ve enteresan şekilde bir o kadar karmaşıklaşan bir yola girdi. Esasında yaklaşık 30 yıldır bu yolda. Fekat biçim ve içerik açısından artık oturan bir orta yol kendini gösteriyor.
Kurmaca ile belgesel arasındaki makas daralalı hayli zaman oldu. Artık birbirinden ayıramayacağınız, hangi türe koyacağınızı bilemediğiniz eserler çoğalıyor.
Kötü bir şey değil. Her türlü gelişim zenginliği artırıyor.
Belgesel olmasına rağmen kurmaca yöntemle çekilen ve hakkını veren son dönemin en iyi yerli yapımlarından biri, İstanbul Film Festivali’nde…
Meleklerin Koruyucusu, pazar 19:00’da film ekibinin de katılımıyla Pera Müzesi Oditoryumu’nda gösteriliyor.
Özellikle ve özellikle izlenmesini tavsiye edeceğim, son dönemin en özel yapımlarından biri…
Yönetmen Ensar Altay, öncelikle yöntem itibariyle kurmacayı belgeselle çok güzel harmanlayan, sanatsal hassasiyeti eksik etmeden izlenecek bir festival filmi ortaya çıkarmış.
Daha da önemlisi, filmin duygusu çok net. Mutlaka ama mutlaka izleyene geçiyor. Çünkü çok belli ki, bütün mesele bir duyguyu takip etmek…
Hikâye ise bütün zamanlara hitap eden bir iyilik destanı adeta…
Libya’dan eğitim için 1978’de Amerika’ya giden Muhammed Bzeek, ölümcül hasta çocuklara koruyucu annelik yapan Dawn’la evlenir. Ve bu evlilik, onlarca hayata dokunur…
Muhammed ile Dawn, 1989 yılından bu yana ölümcül hasta 80 çocukla koruyucu aile olarak ilgilenirler. Dawn, 2015 yılında hayatını kaybedince birlikte evlat edindikleri Samantha ile Muhammed baş başa kalır. Anensefali hastalığı yüzünden beyninin büyük bir kısmı oluşmadan doğan Samantha, bu nedenle görme ve işitme engellidir ve sürekli Muhammed’in ilgisi ve bakımına muhtaçtır. Muhammed, yedi yaşına basmaya hazırlanan küçük kızı için büyük bir doğum günü partisi düzenlemek ister, ancak işler planlandığı gibi gitmez; yeni sıkıntılar ortaya çıkar.
Filmin hikâyesi, modern ailenin hikâyesini de barındırıyor. Ancak benim açımdan daha önemlisi, “Bir Müslüman nasıl tebliğ yapar” ya da “İyilik nasıl yayılır, aktarılır” sorularının cevabı…
Muhammed, -tam olarak- ismini taşıdığı Peygamberimiz’in yaptığı gibi yapar. İslam’ı ve insanlığı en güzel şekilde yaşamaya çalışır. Hakkıyla kul olmaya ve iyiliği yaşatmaya çabalar. Başka bir şey yapması da gerekmez. Zira “güzel örnek olmak”, adına “tebliğ” ya da “iyiliği yaymak” dediğimiz meseleler için kafi.
Kendimizden başkalarına, “olması gerekeni” dikte etmek, binbir türlü biçimde anlatmaya çalışmak dönemini artık geride bırakıyoruz. Bilgi toplumunda bilgiye ulaşma sorunu yok artık. Doğru bilgiye ulaşma çıkmazındayız. Bunun en temiz çözümü ise ‘bilgi kaynağı’ olarak insanın güven teşkil etmesi. Güven veren insan ve onun yayın organı (sosyal medya, vs.) doğru bilgiye de işaret eder.
Muhammed Bzeek de bunu yapar. Güzel bir insan olarak, güzel bir Müslüman olarak yaşamaya çalışır. Sonrası geliyor zaten…
Sonrasının gelmesi hususunda Ensar Altay ve filmin yapımcısı TRT’yi hassaten tebrik etmek gerekir. Güzelliği böylesine güzel ve etkili biçimde kayda almaya, iyiliğin yayılmasına destek olmaya paha biçilemez.
Meleklerin Koruyucusu olan Muhammed Bzeek’in ABD’de nasıl bir postmodern masala imza attığını mutlaka görün. Belgeseli kaçırmayın.
Son olarak da…
Yönetmen Ensar Altay’ın, filmi ile ilgili bir sohbetinde kurduğu cümleyle bitirelim:
Süper kahraman olmak için iyi bir Müslüman olmak yeter.