Uzmanlar ne diyor; “Çocuklara özgüven verirken abartmayın. Aile içinde şımartılan çocuk, aile dışına çıkınca aynı ilgiyi bulamadığında saldırganlaşabilir.”
Psikoloji akademisyenleri, kişilik tanımlamaları yaparken özellikle şımartılan ve sevilmeyen çocuklara dikkat çeker ve “bu çocuklar büyüdüklerinde çok tehlikeli olabiliyor” derler. Çocuklukta ‘Abartılmış maddi imkânların içinde, sevgisiz büyümek’ ciddi anlamda patolojiye zemin hazırlıyor.
Son güncel gelişmelerde bazı gazetecilerin saldırganlığı, çirkefliği ve tezvirat dolu yanlı paylaşımları bana bu bilgiyi hatırlattı.
Bu gazeteciler çocukluklarında hiç mi sevilmemiş acaba? Bu gazeteciler o kadar çok şımartılmış olmalı ki şişkin egolarıyla halkı aşağılamak alışkanlıkları olmuş. Kendilerini inanılmaz bir balonun içinde görmekteler.
Bu tipleme çok kritik ve hassas bir konu üzerinden bile algı oyunu yapabilir, yalan üzerinden saldırganlaşabilir, iftiralarını tüm halkın üstüne kusabilir.
Hedefteki ideolojik takıntıları için dünya yansın, doğrular çöp olsun, hakikat arka plana itilsin, umurlarında değil.
Bu tipteki gazetecilerin çalışma amacı sadece ve sadece kişisel hırslarıdır.
Topluma fayda katmak, buradan halka yarar sağlamak umurlarında değil.
Bu insanlar ne etik ne de evrensel ahlaki ilkeleri takmıyor. Varsa yoksa, doğru bildikleri hezeyanlara malzeme toplamak!
Bu tip gazetecilerin son saldırıları Ceren Özdemir cinayeti üzerinden gerçekleşti. Bu konuyu bile istismar edebildiler. Sağduyulu insanlar acıyı paylaşıp, bu sorunu çözmenin yollarını konuşurken onlar saldırganlaşmayı tercih ettiler.
Peki “onlar” dediğimiz gazeteciler kim?
Bu ülkenin kremasını yemeğe alışmış elit kitlenin çocukları… Şımartılan ve ego yüklemesi yapılan bu çocuklar, bugün gazeteci kimliğinde ülkenin başına büyük sorun oldular.Halkı sevmiyorlar, halkın değerlerinden iğreniyorlar, dinden ve dini olan her şeyden nefret ediyorlar. Bu bağlamda nefretlerini beslemek için taraftar toplamaya çalışıyorlar. Daha fazla taraftar içinse toplumun hassas olduğu her konuyu istismar etmekten çekinmiyorlar.
Seküler, elit ve seçkinci gazetecilerin yazdıklarına inanamıyorum. Kadın cinayetlerini resmen ideolojik takıntılarına malzeme yaptılar. Toplumu germek, itham ve iftira üzerinden gazetecilik yapmak meslekleri olmuş bir kere. Bunlara göre; “kadın cinayetlerinin temelinde dini öğreti var. Bu yüzden tüm Kuran kursları şiddet üretiyor. Dini değerlere önem veren bir iktidar olarak AK Parti de yine hedefte. İktidarın kendisi kadınlar için bir tehdit.”
Bu söylemleri geliştirenlerin din ile diyanetle ilgisinin olmadığını biliyoruz. Bu kişilerin sosyal medya hesaplarını bu yazıyı yazmadan önce inceledim. Ateist söylem ve içeriklere özellikle yer vermişler. Elbette bu paylaşımları din karşıtlığı, dindarlarla alay, günceli bu bağlamda değerlendiren yazılarla süslemişler. Hâlbuki etiğe önem veren bir gazeteciden bu süreçte sistemdeki boşluklara dair öneriler, toplumun sosyolojisini dair analiz veya dünya ölçeğinde şiddet sarmalına dair yazılar beklenirdi. Tabii tüm bunlar emek ister. Ayrıca bu yöndeki yazılar; nefreti körüklemez, din düşmanlığına hizmet etmez, insanları bölmez…
Bu tiplerin patolojileri kendilerinin olsun. Biz kişilere değil, sorunlara odaklanalım. Sorunları çözme çabası içinde arayışta olmak, toplumun iyiliği için çalışmak bizim için ibadettir. Gazetecilik etik ve ahlaki zeminde yapıldığı sürece değerlidir. Doğruları, işine yaramadığında saklarsan yalancı olursun.
Son söz: Kadını en yüce makamlara layık gören bir dinin mensubu olarak bizler, merhameti tavsiye eden, eşine sevgili bir koca, kızına müşfik bir baba olan Efendimiz Aleyhisselam’ın izinde gittiğimiz sürece, şiddet sorununa da çözüm bulmuş olacağız.