Bürokratik devlet, demokratik devlet tartışması kulaklara aşınadır. Devlet millet için mi, millet devlet için mi, konusu tam da bir münazara konusudur. Türkiye, özellikle 80’li yıllardan itibaren demokratikleşme sürecini yaşamaya başlamıştır.
Devlet adına yetki kullanan amirinden memuruna, hizmetlisine kadar tüm kamu hizmeti yürüten kişiler devletin heybetini arkasına alarak muhataplarına yaklaşımda bulunmuştur. Bu anlamda özellikle askeri bürokrasi ve emniyet bürokrasisi çok daha katı ve tartışılmaz güç sahibi olarak hareket etmiştir.
2000’li yıllardan sonra Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın “Biz millete efendi olmaya değil hizmetkâr olmaya geldik.” İfadesi yerleşik anlayışın değişmesi gerektiği gerçeğini ortaya koymuştur. Yine kaymakamların, valilerin ev ev dolaşarak sıkıntısı olan vatandaşları tespit etmesi ve çözüm üretmesi talimatını televizyonlarda defalarca dinledik. Özetle devlet ve onu yönetenlerin mutlak otoritesi yerine vatandaşı önceleyen bir yönetim anlayışı devrimi başlatılmış oldu.
Efendim 24 Kasım Öğretmenler Günü kutlamalarında Konya Valisinin konuşmaya başladığı bir esnada gözünün bir noktaya sabitlendiği ve simasının buz kesip, kaşlarının çatılıp, kendisini zor zapt eden haliyle bir öğretmeni azarlaması, “Sen öğretmen misin birader.” Sorunuyla fırçaya başlaması eğitim camiasında hezeyan oluşturdu. “Bir valinin karşısında ayağını dikerek oturulmaz.” sözcükleri de dökülüverdi.
Buna benzer uygulamalarla ülkenin farklı bölgelerinde karşılaşılmaktadır. Mesele elbette Konya Valisi meselsidir ve sayın valinin tutumu hiç de şık olmamıştır. Bir eğitimciye hem de Öğretmenler Gününde ayar çekmek devletin müşfik ve affedici yapısına uygun olmamıştır. Bu muhatabı azarlama yolu açılırsa doktor hastasına, öğretmen öğrencisine, polis halka, vergi memuru esnafa ayar çekmeye başlar ki, sonucu düşünmek bile istemem.
Bizim halkımız devletine bağlıdır, devleti için serden geçer, yemez devletine kazancını devreder, Bizim milletimiz devletine karşı teslimiyetçi bir anlayışla yaklaşır. Devlet memuruna karşı gelmeyi devlete karşı gelme olarak algılar. Son yıllarda bu anlayışta da kısmen değimler olmakla birlikte vatandaşlarımız yine de kamu otoritesine karşı saygılıdır. Bu saygının olumlu pekiştireçlerle devam ettirilmesi önemlidir.
Türkiye artık kaymakam ağabey, vali baba, polis abi görmek istemektedir. Artık demir yumrukla yönetilecek bir insan topluluğu yok. Devleti yönetenler devlet adına yetki kullananlar oturdukları koltukla öleceklerini zannetmemelidir. O koltuk bir emanettir, bir gün gelir ve o koltuk oturanın altından kayar gider.
Vatandaş sürü olarak görülmemeli, öğretmenler emir eri olarak telakki edilmemeli, hastalar zaten çaresiz insan topluluğu olarak algılanmamalı, öğrenciler her görüşü kabul edecek robotlar olarak görülmemeli. Dememiz o ki, Konya Valisinin sözleri ve davranışları şık olmamıştır, devletin genel hizmet anlayışına uygun düşmemiştir. Sayın vali özür dilese bile kırılan kalpler sızlamaya devam edecektir.