İletişim, insanların birbirleri arasındaki bilgi ve duygu alışverişidir. İnsan, makine ya da robot değildir. İnsanın en büyük gücü, kilosu ve kan değerlerinin mükemmel olması da değildir. İnsan fiziksel sağlığını korumak, hastalandıysa sağlığına kavuşmak için gerekli tedbirleri zaten alır. Bu konuda erteleme ve öteleme genellikle olmaz. Zira beden, bozulan düzenini sağlamak için gerekli uyarıları yapar.
İnsan, sosyolojik bir varlıktır; düşünür, gözlem yapar, öğrenmek için çaba sarf eder, duyar, eleştirir, mutlu olmak ve mutluluğunu paylaşmak ister. İnsan olmak; aşkı, sevgiyi, ilgiyi bizatihi hissetmeyi gerektirir.
İnsan; ayrımcılıktan, adaletsizlikten, küçük görülmekten, yok sayılmaktan, ilgisizlikten, sözüne değer verilmeyişten, hakkaniyet duygusunun ihlal edilmesinden asla haz almaz.
Adalet duygusu öyle bir duygudur ki kişilerin, kurumların ve devletlerin hayatlarını uzun süre devam ettirmede itici bir motordur. Adalet herkese er veya geç lazım olacaktır. Ailede anne babanın adaleti, kurumlarda yöneticilerin adaleti, devletlerde hâkimlerin adaleti muhataplarına huzur verir. Adaletsizlik hissiyatı ise insanları müthiş bir tedirginlik ve güvensizlik duygusuna sürükler.
Gücün adaleti yerine adaletin gücünü tesis etmek gerekmektedir. Adalet güçlüden ziyade zayıf ve korumasız insanlara lazımdır. Elbette iş adamlarının, aristokratların, yüksek makam sahiplerinin, kanaat önderlerinin, zenginlerin hakları adalet müessesesi ile korunmalıdır. Fakat tüm bu kesimlerden ziyade herhangi bir zorluk karşısında Allah’tan ve devletten başka sığınağı olmayan insanların korunması çok daha elzemdir.
Kibir, tüm güzellikleri yok eden bir davranış biçimidir. Karşısındakinin motivasyonunu, bağlılık duygusunu, hayata karşı enerjisini bitiren en kötü ahlak, kibirliliktir. Hele kamu gücünü kullanan kişilerin kibirli davranması insanlara müthiş bir iticilik ve sevimsizlik duygusu pompalar. Sivil toplum kuruluşlarında, siyasi partilerde, spor kulüplerinde görev yapan kişiler Yunus Emre tavrıyla hareket etmelidir.
Kerameti kendinden bilen, insanların saf duygularını ve oluşturduğu manevi gücü kendi mahareti gibi algılayan emeksiz müsriflerin topluma kazandıracağı hiçbir şey yoktur.
Artık gassal elinde ölü olmak istemiyor kimse. Devir, bilgi ve iletişim devridir. Devir, sorgulama ve eleştirme devridir. Devir, şeffaflık ve liyakat devridir. Devir, birilerinin himmetine maruz kalma yerine kendi emeği ve gayreti ile bir yerlere gelme devridir.
Toplum ne istiyor
Toplum kendisine efendilik ve efelik yapacak mirasyediler yerine mütevazı, çalışkan, emeğini esirgemeyen, konumunu kendi egosu ve çıkarı için kullanmayan, kırıcı ve üstenci üsluba sahip olmayan insanlar istiyor.
Toplum, devletin imkânlarının devletin ve milletin menfaatlerine uygun bir şekilde kullanılmasını istiyor. Torpilden, adam kayırmacılıktan uzak yöneticiler istiyor.
Yöneticilerin kendi dar çevrelerindeki esaret çemberinden kurtulup halktan biri gibi, halkın sevincine ve tasasına ortak olmalarını istiyor. Sen, ben, bizim oğlan görüntüsü artık insanları kendi içine kapatıyor; nasıl olsa ben bu has daireye giremem algısına mahkûm ediyor.
Kısacası kimsenin iradesi artık kimsenin süresiz kullanımına tahsis edilmiyor.
İnsanı yaşat ki devlet yaşasın…