Bugün 15 Temmuz…
Amerika’nın 52’nci eyaleti olmayı reddeden kahramanların çıplak elle; tanklara, F-16’lara ve bilumum aşağılık iş birlikçilere mukavemet edip halkın mutlak zaferini şanla ve şerefle kayıt altına aldığı gün…
15 Temmuz direnişi, masalları ve efsaneleri acze düşüren ve bir anlamda onları ikinci sınıf metinler hâline getiren bir mücadelenin ta kendisiydi.
Tarih boyunca gerçekleşen tüm devrimlerden çok daha başka ve çok daha farklı bir hüviyete sahipti.
Peki, böylesine sıra dışı bir hadisenin gerçekleşmesini sağlayan temel motivasyon unsuru neydi?
İnsanları, gözlerini kırpmadan tankların üzerine sevk eden, kurşun yağmuruna aldırış etmeksizin gerçekleştirmek istediği amacına koşturan şey ne olabilirdi?
İnsanın, canından daha tatlı ne vardı?
İnsanların, apaçık bir biçimde, tıpkı çelik çomak oynar gibi ölümle oynamasını sağlayan şey ne idi?
Nasıl bir adanmışlıktı bu?
Nasıl bir korkusuzluk?
15 Temmuz şanlı direnişine dair, bir anlamda tarihe tanıklı edebilmek adına, kaleme alınmış bütün yazıları okumaya çalıştım.
Elbette ki hepsini görebilmem mümkün olamazdı ama genel olarak şunu söyleyebilirim; meseleyi özü itibarıyla kavramış kimseler, hadisenin fevkaladeliğine atıfla birlikte 15 Temmuz’daki direnişin muhteşem bir duruş olduğu ve saygıdeğer bir asalet taşıdığı hususunda hemfikirler.
Bahse konu duruş öylesine asildi ki; içten içe darbe yanlısı olanlar dahi, bunu görmezden gelemedi yahut olumsuz yaklaşımlar serdedemediler.
Yapabildikleri tek şey yutkunmak oldu.
Bütün bu değerlendirmeleri yakından izlerken şu husus dikkatimi çekti.
Direnişi, bütünüyle manevi yönleriyle ele alan ve İslam’ın hayat verdiği, “şehitlik, şehadet” mefkûresine atıfta bulunan kimseler bile benim önemli addettiğim bir hususu es geçmişlerdi âdeta.
Aziz Kur’an’da Allah, peygamberine hitaben; “Ant olsun, sizler güçsüz olduğunuz hâlde Allah size Bedir'de yardım etmişti. Allah'tan sakının ki; O'na şükretmiş olasınız. - O zaman sen müminlere: ‘Rabb’inizin size, indirilmiş 3 bin melek ile yardım etmesi yetmez mi?’ diyordun.” (Al-i İmran, 123-124) diye buyurarak apaçık bir biçimde zorluk zamanlarında meleklerin imdada gönderildiği beyan edilmiştir.
İşte, Kur’an’ın açık bir biçimde ifade buyurduğu bu hakikatti, kanaat-i acizanemce “es geçilen” husus...
Biz, iman edenler olarak yine Kur’an’ın, varlığına kesinlikle inanmamızı istediği “meleklerin” tarih boyunca ve gerektiği zaman, mütemadiyen bu türden yardımlarda görevlendirildiğini de gözden ırak tutamayız.
Öyle ya, Bedir’deki kahramanların imdadına koşan mezkûr melekler, emekli mi oldular ki bu mühim noktayı gözden ırak edelim?
Meseleye bu veçhesiyle baktığımızda, şunları söylememiz pekâlâ kabil olacaktır.
O gece melekler, Türkiye semalarından arza nüzul ettiler ve direniş kararı alan insanların aralarına katıldılar.
Sahip oldukları nurani vasıfları nedeniyle etraflarını tenvir ederlerken bizlerin göremediği elleriyle zalimlere karşı tavır alan civanmertlerin sırtlarını sıvazladılar ve onların kalplerine inşirah zerk ettiler.
Bu vesile ile daha düne kadar “sıradan” kabul edilen insanlar, bir anda tarih yazan kahramanlara dönüşüverdiler.
O gece direnen tüm kahramanların, büyüklü küçüklü, hepsinin ellerinden öpüyorum.
Allah cümlesinden razı olsun.