ABD Başkanı Trump için herkesin üzerinde mutabık kaldığı tanımlamanın özetidir bu.
Öngörülemez…
Trump’ın bu hususiyeti genellikle müspet bir şeymiş gibi değerlendiriliyor.
Özellikle de ‘küreselcilere’ karşı duruşu itibarıyla bu yönünün olumlu karşılandığı bilinen bir gerçek.
Trump’ın küreselcilere karşı olduğu yönündeki yaklaşımlar doğru ise eğer, elbette ki bundan olumlu bir netice çıkarmak mümkündür.
Dünyayı babalarının çiftliği gibi telakki eden, dünyanın ve insaniyetin en büyük zenginliği olan farklılığı ucuz bir bedel karşılığı hak ile yeksan eden bu insaniyet dışı yaklaşımın karşısında ne varsa elbette ki olumlu karşılanabilir ve hatta savunulabilir…
Bu açıdan bakıldığında Trump’ı müspet açıdan değerlendirmek mümkün…
Peki, ya görüntü ciddi bir yanılsamanın ürünüyse?..
Yani Trump ve birlikte hareket ettiği kimseler aslında hegemonların Truva atı ise?...
Yahut onlara karşı olmaklığı ile birlikte onlardan farkı kalmayacak başka bir hastalıklı yaklaşımın bir parçası ise?..
Şu bir gerçek ki Amerika, kurulu düzeniyle ve bir bütün olarak dünyanın başının belasıdır!
İktidara gelen ister Demokratlar olsun ister Cumhuriyetçiler, fark eden bir şey olmuyor…
Bütün dünyaya ‘derin devlet’ belasını bulaştıran bu ülkenin kendi ‘derin devletinin’ olmaması düşünülemez elbette.
Bu yönüyle de hangi anlayışın iktidara geldiğinin bir önemi kalmaz ve her şey statükonun kontrolünde cereyan eder.
Netice itibarıyla Amerika, Amerika’dır ve varlığını, insanlığın ürettiği değerleri sömürüye borçludur.
Meseleye bu açıdan bakıldığında Trump’ın devr-i iktidarında sömürünün yöntemlerinde ve araçlarındaki farklılığın dışında geriye ne kalır sahi?
Eğer istenen ve beklenen dünyanın bir hercümerce doğru gitmesi ise Trump’ın daha sofistike bir yönteminin olduğundan söz edilebilir.
Bırakın değerleri, ülkelerin bile alınıp satılabileceğinden dem vuran birinden insanlığın hayrına bir şeyin sadır olabileceğini düşünmek, safdillikten öte bir yaklaşım olsa gerek…
Evet, Trump, öngörülemez tarzıyla insanlığın değerlerini tüketen başka bir şer odağı olan Avrupa’nın canını bir hayli sıkıyor, bu doğru…
Sırf Rusya ile gerilimi diri tutma adına Ukrayna’yı önceki ABD yönetimiyle işbirliği yaparak elbirliği ile ateşe atan bu canavarların kaosa sürüklenmesi elbette ki müspet bir gelişmedir lakin yeni dönemle birlikte insaniyet adına müspet gelişmelerin olacağına dair herhangi bir işaret de yoktur.
“Trump öngörülemez birisi ve bu yönüyle hegemonların tekerine çomak sokuyor” iddiasını bir anlığına doğru kabul edelim.
Peki, neyi değiştiriyor bu?
Yeni Amerika yönetiminin eskisinin aksine Ruslarla pazarlığa oturup dengeleri yeniden dizayn etmesinden başka, dünyanın mazlum halklarının hayrına nasıl bir gelişme kaydediliyor?
Mesela geçtiğimiz dönemde ABD ve Avrupa’nın el ele vererek Gazze’deki soykırımı finanse ettikleri gerçeğinde değişen bir şey olacak mı?
Bu hususta Trump’ın Biden’dan farkı ne?
Bu sorulara cevap olarak; “al birini vur ötekine” dediğinizi duyar gibiyim.
Evet, insaniyet mücadelesi veren taraf açısından hiçbir şey değişmeyecek!
Hatta belki de daha beter ve daha büyük bir zulüm cari olacak!..
Öyle ya, Gazze’nin Amerika’nın kontrolüne gireceğini, Gazzelileri de başka yerlere nakledeceğini söyleyen bir psikopattan, iyiliğe dair bir beklentinin içerisine girmek mümkün olabilir mi?
Tehciri matah bir şey sanan ve vatanı, bir emlakçı mantığı ile alınıp satılabilen bir meta gibi gören birinin her tarafı öngörülemez olsa ne yazar?
50 binden fazla masumu katleden ve bebeklere varıncaya kadar masum bir topluluğa acımasızca zulmeden soykırımcı Netenyahu’nun sandalyesini altına süren Trump’ın Biden’dan zerre kadar farklı olmadığı ortada…
İsrail’in ateşkes anlaşmasına uymamasını sorun etmeyip esirlerin karşılıklı takasını değil de İsraillilerin bırakılmasını, aksi takdirde kıyametin kopacağını söyleyebilen birisi, deccal kadar zalim olsa gerektir.
Özetle, bizim açımızda değişen bir şey yoktur ve tüm zalimler için yaşasın cehennem!