Son dönemde ciddi bir ahlaki bozulma, insani anlamda bir çözülme söz konusu!

20 yılı aşkın zamandır ilmek ilmek örülen güçlü Türkiye hayali, binbir çileyle inşa edilmek istenen “Yeni Türkiye” modelinin altına birileri bile isteye dinamit koyuyor.

Bürokrasinin genelinde hantal bir yapı hâkim; insan “Bürokratik oligarşi tekrar geri mi dönüyor?” diye sormadan edemiyor.

Emniyet içerisinde baş gösteren veya emekli emniyetçilerin karıştığı mafyavari faaliyetler.

Tarım ve gıda bürokratlarının/laboratuvar yöneticilerinin halk sağlığını hiçe sayan rüşvet skandalları.

Ekonomi yönetiminin, baldıran karışımlı reçeteleri!

Kırmızı et ve beyaz et fiyatlarının tavan yapması. Süt ürünleri hakeza!

Gıda alışverişlerinde tüketicinin çaresiz çığlıklarına şahit olmak.

Emekli kesiminin 10 bin mahpusuna mahkûmiyeti!

Adalet saraylarımızda dağıtılan, adaletin geç tecelli etmeye başlaması.

Bunca müstesna yatırıma rağmen sağlık sisteminde yaşanan aksaklıklar…

Güven duygusunun, umut kervanının başını alıp çekip gitmek istemesi…

Bütün bunlar hiç ama hiç hayra alamet değil; yılların emeklerini bir anda yok edecek tehlikeli gelişmeler.

Böyle yasak, evden ırak!

Türkiye’de GDO’lu (genetiği değiştirilmiş organizmalar) ürün üretmek, satmak yasak. Tüketmek ise mutedil dalgalı!

Yaklaşık bir ay öncesinde Tekirdağ’da ilginç bir olay yaşandı. Gıda güvenliği açısından aslında bir skandal.

İddia o ki; Tekirdağ’da yurt dışından gemilerle getirilen GDO’lu mısırlara, “GDO’suz raporu” verilmiş.

Olayın ortaya çıkmasından sonra Tarım ve Orman Bakanı İbrahim Yumaklı, olayı doğrulamış ve müfettiş görevlendirdiklerini, gerekli işlemlerin başladığını, soruşturma sürecinin devam ettiğini ve konunun üzerine gideceklerini açıklamıştı.

İddiaya göre, Tekirdağ Limanı’na gelen 10 gemiden indirilen GDO’lu mısırlar, Tarım İl Müdürlüğü laboratuvarlarından GDO’suz gibi geçirilip iç pazara sokuluyor.

Olayın merkezinde, Tekirdağ Tarım İl Müdürlüğü laboratuvarları var. Yani direkt olarak Tarım ve Orman Bakanlığı’nı ilgilendiren bir konu. Hedefte Türk tüketicisi var, Türkiye var!

Bakan Yumaklı’nın, “Bu olayın arkasında kim ya da kimler var ise ortaya çıkaracağız.” açıklaması umut verse de toplum sağlığını tehlikeye atan, kendi insanını zehirlemeye çalışan görevlilerin başka ne gibi ihanete imza attıklarını merak ediyorum doğrusu.

Umarım bir an önce adalet tecelli eder…

Neyse!

Bunca rezilliğe imza at, nankörlükte sınır tanıma, adalet duygusunu küstür, merhamet abidesini kör testereyle yok etmeye çalış… Kendi insanını, bile isteye zehirlemeye çalış!

Sonra da, “Allah niye bize yardım etmiyor?” diye sızlan!

Belimiz niye doğrulmuyor?

Niye biliyor musunuz? Çünkü kendi çıkarımız için herkesi yok saymaya razı olduk, kazanma uğruna haramı helal saydık.

Biz insan olmayı unuttuk!

Sadece tarlalar mı yanıyor?

Türkiye'nin birçok bölgesinde buğday tarlaları yanıyor. Arpa tarlaları küle dönüyor! Ormanlarımız alev topuna dönmüş durumda.

Yanan ormanlarla ciğerlerimiz de yanıyor, yangın nefes borumuza sıçramak üzere.

Tarlalar yanıyor, tarlalarla midelerimiz yanıyor. Umutlarımız yanıyor, geleceğimiz yakılıyor…

Edirne’den Mardin’e, Konya’dan Diyarbakır’a, Tokat’tan Adıyaman’a, Tekirdağ’dan Manisa’ya kadar onlarca ilimizde binlerce dönüm buğday tarlası yandı/yakıldı. Zararın boyutları çok büyük. Tam hesaplanamasa da tahminî kayıp 2 bin tonun üzerinde!

Resmî açıklamalara göre, yangınların çıkış sebebi yüzde 95 insan kaynaklı. Yani içimizdeki gafiller, hainler, insan görünümlü yaratıklar eliyle yakılıyoruz. Ocağımıza ateşi düşürenler, elini kolunu sallayarak bu toplumda gezmemeli/gezdirilmemeli. Kim var kim yok yakalanmalı ve hukuk önünde en ağır cezasını çekmeli ki geleceğimizi kurtarmış olalım.