1780’li yıllara kadar inen ABD ile ilişkilerin başlangıcı, 1950’li yıllardan sonra dostane bir müttefiklik şekline bürünerek bu günlere kadar geldi.

Türkiye’nin NATO’nun etkili bir üyesi olması, bu ilişkileri daha da pekiştirdi.

           İki ülkenin çıkarları öncelikli olmak kaydıyla gelişen dostane ilişkiler, son yıllarda yerini soğuk bir havaya terk etmiş ve bu günlerde de Rusya’dan alınacak olan S-400 Orta Menzilli Hava Savunma Sistemi sebebiyle neredeyse kopma noktasına gelmiştir.

           Her ne kadar S-400’ler ile zirveye tırmanan bu kriz son dönemde her alanda kendini hissettirse de, iki ülke arasındaki ilişkilerin dalgalanmaya başlaması görünürde 2003’teki 1 Mart Tezkeresi ile başlayan bir sürece, bunun arka planında da Türkiye’nin Turgut ÖZAL ile başlayan dönemde gözle görülür bir kalkınmaya ve etraf ülkelere model olmaya başlanmasına kadar dayanmaktadır

           Öyleyse bu olumsuz gidişatın sonunda, ABD’nin eski NATO Büyükelçisi Nicholas BURNS’un ifadesiyle Türkiye’nin S–400’leri satın alması gerçekten NATO’ya ihanet midir ve ABD ile ilişkileri bitirir mi?

           Her şeyden önce hem ABD ve hem de Türkiye, karşılıklı olarak sarf ettikleri sözler, diplomatik görüşmeler ve konuşmalarda “menfaatler” doğrultusunda hareket etmektedirler.

           Türkiye’nin ABD’den sipariş ettiği F-35 savaş uçaklarının tesliminde yaşanan aksamalar ve “Eğer S-400’leri alırsanız bu teslimatı yapmayız” çıkışları Rusya’dan yapılacak bu yüklü alımlardan vaz geçirmeye yöneliktir.

           ABD’nin geleceğe matuf planları çerçevesinde, 2000’li yıllardan sonra Ortadoğu’ya yaptığı ve halen devam eden askeri yığınakla siyasi, sosyal ve kültürel olarak bölgeyle entegre ve önemli bir güç olan Türkiye’yi yanında tutma gayreti her zaman önemini korumaktadır.

           Umman, Katar, Ürdün, Suriye, Kuveyt, Bahreyn ve BAE gibi ülkelerde bulunan üslerdeki 50 binin üzerindeki askeri varlığı, Basra Körfezine gönderilen Bombardıman Görev Gücü ve bir kaç gün önce Ortadoğu’ya bin 500 asker gönderme kararı dikkate alınırsa, ABD’nin kolayca Türkiye’yi karşısına alamayacağı anlaşılmaktadır.

           ABD’den gelen sert açıklamalardan yola çıkılarak, 2017’de ABD kongresinde kabul edilen ABD’nin Hasımlarıyla Yaptırımlar Yoluyla Mücadele Etme (CAATSA) yasası çerçevesinde yaptırımlar ile karşı karşıya kalınması ihtimali Türkiye için endişe sebebi görünebilir.

           S-400 krizi sebebiyle ABD ile ipler tamamen kopsa bile Türkiye’nin F-35 savaş uçakları gibi askeri eksiklerini temin edebileceği Rusya ve Çin gibi alternatifleri mevcuttur.

           Tüm bunlar dikkate alınırsa Türkiye’nin Rusya’dan S-400’leri almada geri adım atması söz konusu değildir; zaten teslimat Temmuz ayında başlayacaktır.

           Yine Türkiye S-400’leri aldı diye de ABD’nin F-35 savaş uçaklarının teslimini iptal etmesi söz konusu değildir. Trump’ın ifadesiyle “ABD’yi sürekli Ortadoğu’da savaşın içinde tutmak” isteyen ABD silah tüccarları için de bu satış önemlidir.

           Türkiye, yakın zamanda hem S-400 ve hem de F-35’lere kavuşacaktır.

           Fakat Türk-Amerikan ilişkilerinin eski dönemlerdeki pembeli günlere geri dönmesi artık çok zordur.

           Çünkü tarihin ve bulunduğu coğrafyanın Türkiye’ye yüklediği sorumluluklar, ABD menfaatleriyle çelişmektedir.