Türk’ün darbelerle imtihanı yeni değil. Sadece Cumhuriyet döneminde, neredeyse her 10 yılda bir darbe veya darbe teşebbüsü ile ülke perişan edildi. Bunun iç ve dış saikleri var. NATO, Soğuk Savaş, emperyalizm ve buna bağlı ‘yerli’ şeyler…

En son 15 Temmuz 2016’da tarihin en aşağılık darbe girişimlerinden birini bu millet elinin tersiyle savuşturdu.

Her darbe döneminde büyük bedeller ödendi. Milletin ödediği bedel, darbeciler ve onların iplerini ellerinde tutanlar için ranta dönüştü. Darbe zenginleri, fırsatçıları doğdu. 27 Mayıs 1960, 12 Mart 1971, 12 Eylül 1980, 28 Şubat 1997 ve 27 Nisan 2007 askeri müdahalelerinden sonra oluşan manzaraya baktığımızda her şeyi açık seçik görebiliriz.

Holding yöneticisi paşalardan, askeri ihalelerde dağıttıkları rüşvetle semiren sivillere…

Büyük şirketlere üst düzey yönetici olarak atanan CIA, MOSSAD beslemesi yabancı misyon temsilcilerinden, siyasetçi yakınlarına…

Bu ülke darbelerle terbiye edilmeye çalışıldı yıllarca…

On binlerce insanın gözyaşlarına bakmadan idam sehpası kuranlar, gencecik fidanları idam sehpasına gönderenler…

Hiç utanmadan, hiç sıkılmadan, hiç kılları bile kıpırdamadan darbe yaptıkları günü bayram ilan ettiler.

Bakınız: 27 Mayıs Hürriyet ve Anayasa Bayramı!

1960 darbesinin yıldönümlerinde kutlanmasına karar verilen ve 1980 darbesinin ardından kaldırılan bayrama ders kitaplarında bile sayfalar ayrılmıştı.

Darbe yapıyorsunuz. İnsanları idama çekiyorsunuz. Yüzlerce insanın katledilmesine ve zindanlarda çürümesine göz yumuyorsunuz… Sonra bunu “hürriyet” ve “anayasa” gibi iki can alıcı kavrama dayandırıp her yıl keyfini çıkarıyorsunuz…

İşin daha da can alıcı yanı…

Bir asker olan Cemal Gürsel’in resmileştirdiği bu dünyanın en büyük saçmalığını hiçbir sivil iktidar değiştiremedi. Yine bir asker olan Kenan Evren döneminde çöp kutusuna atıldı.

Hakkını yemeyelim…

Evren, kendi darbesinin yıldönümünün bayram olarak kutlanmasına izin vermedi!

15 Temmuz darbe girişimi eğer başarılı olsa idi…

Cuntacılar ve iplerini tutan CIA ve diğer paydaşları milleti ameliyat masasına yatırmış olsa idi…

250 canın üzerine bir ihanet projesi bina edilmiş olsa idi…

Korkarım o ihanet günü de “bayram” olarak kutlanacak idi…

Dün, bu milleti değerleriyle yeniden buluşturan ve kucaklaştıran Adnan Menderes’ten nefret edenler…

Bugün tam bağımsız Türkiye için kelle koltukta mücadele eden Recep Tayyip Erdoğan’dan nefret ediyorlar.

Menderes’i ve Erdoğan’ı da eleştirebilme hakkımız var. Ama bu bize seçilmiş bir insanı darbeyle devirmek hakkını vermez. Hatta bu konuda farklı mahfillerde ve menfezlerde kurulan darbe tezgâhının etrafında oturmamız hakkını da…

Düşünün “hürriyet” için can alıp kan akıtanlar…

Kendi hürriyetleri için seçilmişleri ve ona inananları hürriyetlerinden men etme hakkını kendilerinde görebiliyor ve bu haksızlığı da ‘bayram’ olarak kutlayabiliyorlar.

Bugünkü geçiş (doğum mu demeliyiz?) sancısının en birinci sebebi…

Seçilmişlere karşı bürokrasiyi ‘kutsal’ görenlerle mücadele edilmesidir.

Adına ‘normalleşme’ dediğimiz, basit gibi görünen…

Fakat hak ve hürriyetleri, anayasayı, tam bağımsızlığı, güçlü ve büyük devlet olmayı da içine alan bu yolculuk kazasız belasız hedefine varmalıdır.

Bize düşen…

(Biz derken elbette milleti kastediyoruz.)

“27 Mayıs Hürriyet ve Anayasa Bayramı” gibi saçmalıkları asla unutmadan…

Bilim çağı ve demokrasi iddiamızı sürdürerek…

Yalan ve menfaat bataklığına saplanmadan…

Yılmadan, tökezlemeden, yorulmadan yeni bir Türk Asrı hedefine kilitlenmektir.

Bu bir ham hayal değil, gerçek bir ‘kızılelma’dır.