Philon’un bir sözü var:
“Dünyanın yedi harikası ilan edilirken, henüz Ayasofya yapılmamıştı…”
Dünyanın en eski yapılarından olan Ayasofya, sadece bir mabed değildir. Mozaik ve süslemeleri ile sanat tarihi açısından da eşsiz bir eserdir.
537 yılında kilise olarak hizmete açıldığında yer yerinden oynamıştı. 916 yıl boyunca Doğu Roma İmparatorluğu’nun en önemli kilisesi (Piskoposluk Kilisesi-Megale Ekklesia) olmuştu. Hatta Hıristiyan dünyasının merkezi sayılmıştı. 641 yılından itibaren de imparatorların taç giydikleri yer olmuştu.
Birçok deprem ve yangınla karşı karşıya kalan Ayasofya…
Çok ironiktir ama…
En büyük darbeyi Haçlı Seferleri sırasında yine Latinlerden yemişti.
Ayasofya, evet, sadece bir mabed değildir.
1453’te mübarek Hadis’in işaret buyurduğu üzere…
Genç Fatih Sultan Mehmed ve alperenlerinin İstanbul’u fethettiği gün bu ulu mabed zaten İslamlaşmıştı. Yaşı henüz 21 olan Büyük Sultan ilk iş olarak Hıristiyan dünyasının merkezine yani Ayasofya’ya gitmiş, maiyetindekilerle ilk duasını burada yapmıştı. O tarihten itibaren camiye dönüştürülen Ayasofya 481 yıl boyunca İslam dünyasının en ‘kutlu’ mabedlerinden biri olmuştu.
Aynı zamanda ‘halife’ unvanı taşıyan Osmanlı sultanları namazlarını bu mabedde kılmış, bayramlaşmalarını burada yapmıştı. Hatta bazı sultanların naaşları Ayasofya’nın bahçesine gömülmüştü.
Evet, Ayasofya, sadece bir mabed değildir.
Osmanlı eli değdikten sonra Ayasofya daha mamur hale getirildi. Paha biçilemez mozaikleri korundu, eskiyen yerleri onarıldı. Namaz kılınan yerde insan sureti olamaz. O yüzden kilisenin ikonaları/ mozaikleri ince bir harç ile zarar verilmeden kapatıldı. İslami motiflerle bezeli muazzam süslemeler binaya ayrı bir renk ve değer kattı. Yeni Ayasofya, şadırvanı, minaresi, kütüphanesi ve türbeleri ile fethin dini ve siyasi sembolü olarak günlük hayatın kesintisizliğine dahil edildi.
Mimar Sinan’ın usta eli Ayasofya’ya da değdi. Sonraki yıllarda Osmanlı sultanları bu kutlu yapının üzerine titredi. Sultan Abdülmecid’in emriyle 1847-49 yılları arasında ünlü İsviçreli Mimar Gaspare Fossati’ye yaptırılan restorasyon sırasında harç altındaki mozaikler yeniden onarılıp kapatıldı.
Ve bildiğimiz hikâye…
Ayasofya 1934 yılında müzeye çevrildi…
Bugün, Ayasofya’nın yeniden camiye dönüştürülüp dönüştürülmemesi tartışmaları devam ederken…
Kimse bu tarihi gerçekliğin altını çizmiyor.
Ayasofya, evet, sadece bir mabed değildir:
Bir çağı kapatıp yeni bir çağı açan büyük fethin mirasıdır. O yüzden, miras, asli hüviyeti ile korunmalıdır.
Kimse ortaya çıkıp şunu söyleyemez:
“Efendim, Yunanistan’da, Bulgaristan’da veya başka bir yerde… Osmanlı’nın yaptığı sembol değerindeki bir cami asli görevini yerine getiriyor.”
Getirmiyor çünkü…
Ya yerlerinde yeller esiyor. Veya intikam histerisi ile amacı dışında kullanılıyor: Meyhane, işyeri vb. gibi…
Şimdi düşünelim…
Ayasofya’nın müzeye dönüştürülmesi ne zaman ve nasıl olmuştu?
Hiç kimse bu karara itiraz etmedi mi?
Cami iken kiliseye dönüştürmek büyük infiale yol açabilirdi. “Hiç olmazsa müze olarak kalsın” diye düşünen siyasi akıl, bu karar karşılığında siyasi ve ekonomik olarak ne elde etmişti?
Bugün, “Ayasofya camiye dönüşmeli” diyen tarihçiler, siyasetçiler…
Bırakın bu güruhu…
Milletin büyük çoğunluğu şöyle mi düşünmeli:
“Ayasofya, kiliseden camiye çevrildi. Camiden müzeye… Şimdi müzeden tekrar camiye… Ya sonra?”
Bu tür sorulara hiç gerek yok. Çünkü bu soruların arkasında başka bir okuma yatıyor: “Ayasofya’nın tekrar camiye dönüştürülmesi acaba bir pazarlık mı? Seçim yatırımı mı? Yoksa gerçekten samimi bir öze dönüş operasyonu mu?”
Bir dostumuzun şöyle bir tespiti var:
“Türkiye’nin son 20 yıllık siyasi yönetiminde ülke Cumhuriyet tarihinin toplamından daha fazla iş yaptı. Sorunlar çözüldü. Kalkınma sağlandı. İşler tıkırında. Geriye sadece Ayasofya’nın camiye çevrilmesi kaldı. Bunu da başarabilirlerse, artık kimse bu ülkeyi tutamaz. Parya muamelesi yapamaz. Tam bağımsızlığını ilan etmiş olur. Baksana, bu mesele konuşulmaya başladığı günden itibaren nasıl bir küresel kıskaç harekâtı başladı. Demek ki doğru olan yapılıyor.”
Yani meseleyi biraz da buradan okuyalım derim ben de…
Evet, Ayasofya, sadece bir mabed değildir…