Ege’de Bozburun yarımadasına 17 km uzaklıkta olan Rodos adası bundan 74 yıl önce yani 10 Şubat 1947 Paris Antlaşması ile Yunanistan’a verildi. Adanın Yunanistan’a olan uzaklığı ise 400 Km’dir. Türkiye’nin hemen burnunun dibinde olan Rodos, 390 yıl Türk hâkimiyetinde kalmıştır.
Çok eski bir yerleşim yeri olan Rodos adası, zeytinleri ile ünlüdür. Stratejik bir adadır. Emeviler ve Abbasiler döneminde çok defa saldırıya maruz kalmıştır. Bizans, Venedik, Ceneviz işgallerinden sonra 1307 yılından itibaren ünlü Saint Jean şövalyelerinin eline geçmiştir. Fatih Sultan Mehmed’in vefatı ile Padişah II. Beyazıt - Cem Sultan arasında başlayan mücadelede, Cem Sultanın 26 Temmuz 1482 yılında Rodos şövalyelerine sığınması ile ada bir müddet Osmanlı devletinin gündeminde olmuştur.
2009 yılında Rodos’a yaptığımız bir gezide Cem Sultan’ın bu sürede kaldığı şatonun; binaların ve sokakların aynen muhafaza edildiğini görmüştük.
Osmanlı devleti, 22 Aralık 1522’de Rodos’u fethederek sınırları içine kattı. Bu tarihten İtalyan işgaline girdiği 17 Mayıs 1912 yılına kadar tam 390 yıl Rodos adası Osmanlı devletinin hâkimiyetinde kaldı. Osmanlılar döneminde Hristiyan nüfustan başka, Anadolu’dan Müslüman nüfus iskânı da yapıldı. Bu gün Rodos’ta yaşayan 4 binin üzerindeki Türk ahali, bu dönemlerden kalmadır. Bunun yanında Osmanlı yönetimi tarafından çok sayıda Yahudi nüfus da adaya iskân edilmiştir. Fakat İkinci dünya savaşının devam ettiği 1943-45 yılları arasında Almanya’nın hâkimiyeti döneminde Rodos’taki bu Yahudi nüfus gitmiş veya kaybolmuştur.
Uzun süren Osmanlı hâkimiyeti döneminde kalan Rodos adasında, tam bir istikrar ve huzur havası hâkim olmuştur. Osmanlılar zamanında ticaretin geliştiği veya söndüğü yıllar olmuştur. Adanın tahıl ihtiyacı sürekli Anadolu’dan karşılanırken, burada üretilen zeytin ve zeytinyağları ise Osmanlı dünyasının ve ticari ulaşım ile Akdeniz ülkelerinin mutfaklarında damak tadını karşılamıştır.
Rodos adası, Osmanlılar döneminde sürgün yeri olarak da kullanılmıştır. Viyana’dan Yemen’e kadar geniş bir dünyada istediği şekilde gidip gelen bir devletin vatandaşlarının küçük bir adada mecburi ikameti, elbette mahpus hayatından başka bir şey değildi. Sürgüne maruz kalanlar, şayet affa maruz kalmazlarsa ömrünü burada tamamlamak zorundaydılar. Kırım hanı Canberg Giray, son Kırım hanı Şahin Giray, Safevi Şahı Safi ve hicviye ustası şair Haşmet de Rodos’a sürülmüşlerdir. Mezarları buradadır. Bunlardan Şahin Giray, devleti Rusya’ya sattığı isnadı ile ölüm cezasına çarptırılınca, Rodos kadısı ve dönemin meşhur “Rücu” şairi Maraşlı Sümbülüzade Vehbi Efendi, onu sığındığı Fransız konsolosluğundan bir operasyonla alarak 1787’de idam etmiştir. Şahin Giray’ın vücudu Rodos’ta bırakılmış, kellesi ise İstanbul’a gönderilmiştir.
Osmanlılar döneminde adada çok sayıda tarihi yapı olduğu bilinmektedir. Günümüzde ayakta kalan 11 cami, 18 mescid, 12 çeşme, imaret, Fethi Paşa Rüşdiyesi ve ünlü Hafız Ahmed Ağa kütüphanesidir. Rodos’un merkezinde yer alan ve eski sadrazamlardan Pargalı İbrahim Paşa için yaptırılan ve aynı adı taşıyan cami, mimarisi ve haşmeti ile görmeye değerdir.
Doğu Akdeniz’de hâkimiyet ve güç tartışmalarının zirvede olduğu bu günlerde, tek bir kurşun bile atmadan 1912 yılında kaybettiğimiz yanı başımızdaki Rodos’u, imkânı olanların gezmesi tavsiye olunur. Her adımda, 4 asır burada kalan atalarımızın izlerini ve hatıralarını bulacaksınız.