Geçenlerde bir arkadaşımın sosyal medyada haddini aşan bir ifadesine denk geldim. İfadesi şu şekildeydi: “Risale-i Nur’lar düz okunmalı. Dersler izah edilmemeli…”. İyi de kardeşim; bugün Kur’an’a 350 bin tefsir yazılıp izah edilsin de, Risale-i Nur neden izah edilmesin. Nasıl oluyor bu? Aslında bu hususu müellif-i muhterem Bediüzzaman (r.a)’a sormak lazım. Zaten kendisi demiyor mu “Benim ile görüşmek isteyen, Risale-i Nur’u okusun” diye… Bizde soruyoruz:

Üstadım Risale-i Nur izah edilir mi?

 Üstad şu şekilde cevap veriyor: “Zannederim ki, hakaik-i âliye-i imaniyeyi tamamıyla Risale-i Nur ihata etmiş; başka yerlerde aramaya lüzum yok. Yalnız bazan izah ve tafsile muhtaç kalmış. Onun için vazifem bitmiş gibi bana geliyor. Sizin vazifeniz devam ediyor. Ve inşaallah vazifeniz şerh ve İZAHLA ve tekmil ve tahşiye ile ve neşir ve tâlimle, belki Yirmi Beşinci ve Otuz İkinci Mektupları telif ve Dokuzuncu Şuânın Dokuz Makamını tekmille ve Risale-i Nur’u tanzim ve tertip ve tefsir ve tashihle devam edecek.” Kastamonu Lahikası 35. Mektup.

Yukarıdaki örnek gibi, Risale-i Nur’da çok delil var. Fakat bize verilen alan kısıtlı olmasından hem de okuyucuyu bıktırmamak adına bu konuyu tafsillendirmek istemiyorum.

RİSALE-İ NUR İZAH EDİLMEZ DİYE BİR KARAR ALDILAR…

Aslında Risale-i Nur izah edilemez konusu, hatırladığım kadarı ile ilk Doksanlı yıllarda gündeme gelmişti. Risale-i Nurların okunduğu bir öğrenci evinde şu konuşmalara şahit olmuştum: “Ankara’da ağabeyler bir araya gelmiş, dersler izah edilmesin diye karar almışlar…”. Bu ifade her ne kadar o zaman kabul görmese dahi, çok dikkatimi celp etmişti. Kendi kendime “Neden izah edilmesin ki?” sorularını defaatle yönelttiğim halde, cevabını bir türlü bulamamıştım. Şimdi anlıyorum ki; bu kararı alanlar aslına sukut ile karizmalarını muhafaza etmenin peşindelermiş. Eğer okunan mevzuyu İzah etmeye kalksalar, bilmedikleri ayyuka çıkacak. Demek bu karar, kendi menfaatlerini muhafaza etmek adına, art niyetle alınmış bir karardır…

DERS MAKAMI, ÜSTADLARIN MAKAMIDIR

Risale-i Nur’u elbette herkes izah edemez. Risale-i Nur roman değil ki senin hayaline ve safsatalarına müracaat edilsin. Bu eserleri izah edecek müderrisin: Kur’an, hadis, fıkıh, bedi, beyan, belagat, sarf ve nahiv gibi bir çok ilim de mütehassıs olması lazım. Bu ilimlerden habersiz olan kişinin elbette alakasız malumat ile risaleleri izah etmesi; hadsizlikten başka bir şey değildir. “Olsa olsa bir Üstadlık ortaya girer…” sözü üstada aittir. Demek ders makamı, üstadların makamıdır. 

ADAM PROFESÖR OLMUŞ YA…

Kur’an semavidir, felsefe ise arzi. Kur’an’a ve Ehadis-i Nebeviyeye dayanmayan her türlü malumat felsefedir. Elbette felsefenin “fen” tabir edilen ve beşere menfaati bulunan kısmı var. Bu husus mevzumuzun dışındadır. Ama benim anlayamadığım, ucu inkar-ı uluhiyete kadar giden felsefeyi yutmuş; toplumda “Prof” tabir edilen kişilerin beslendikleri mel’un kaynaklar ile; Risale-i Nur’u izah etmeleri ve takdir görmeleri… Halbuki Kur’an’ın bir manevi mucizesi olan Risale-i Nur; felsefenin belini kırdığı halde, okurlarının bunlara teveccüh etmesi; başlı başına bir hastalıktır. Zira Risale-i Nur felsefe ile değil, kaynakları ile izah edilmelidir.

Fiemanillah…