“Gözlemleyebiliyorsam vardır, gözlemleyemiyorsam yoktur” temeline bina edilmiş ve sonun da “sel”, “sal” gibi takılarla yapılan şımarıklık yakacak insanlığı… “Bilimsel” diye başlıyor lafa çünkü güya tartışılmaz ve doğruluğu kesin kabul edilmiş şeyler üzerine söylüyor. Hiçbir ilkesi, hiçbir ideali olmayan kuru kuruya bilimsellik taslıyor ve üstelik bu cüretkârlığı da sürekli değişen “tahminler” üzerinden yapıyor.
Hâlbuki ilkeleri olmayan bilim, sosyolojik ve dahi fiziki katliamdan başka bir şey değildir aslında. Naziler’in pozitivizme tapan bilim adamlarını düşünün bir an. İmza attıkları her katliamın sonunda sonu ‘sel’li ‘sal’lı olan araştırmalar yok muydu?
Nükleer silahları, atom bombalarını kim yaptı, kim hayal etti, kim ortaya çıkardı? Hiçbir ilkesi olmayan, dil çıkararak şirinlik taslayan pozitivist şımarıklar yapmadı mı?
Kimyasal silahlar, ölümcül virüsler kimin eseri? Hepsini ilkesiz kurallar dairesine tapan pozitivistlerin değil mi?
Canavar robotlar yapıyorlar şu anda, insanı en iyi öldürecek süper dayanıklı çelik zırhlı robotlar? Kim yapıyor bunları, şairler mi, siyasetçiler mi? Hepsi hümanist, bilgisayarının başında bambu saksısı olan, fil heykellerini boy sırasına göre dizmiş güya anti-militarist pozitivistler.
Kanserojen gıda koruyucularını da, zehirli gaz atıklarını da, genetiği bozulmuş hayvan ve bitkileri de, şımarık bilimselciler yapmadı mı?
Bu yüzden ilkeler, kurallardan önemlidir ve dünyanın bahtı ilkelerle ilgilidir. Çerçeve değerlerle ilgilidir. Bereket nedir bilmeyen, bankacı, ziraat mühendisi, israf nedir bilmeyen iktisatçı, ahiret nedir bilmeyen hakim-savcı, ahenk nedir bilmeyen mühendis yetiştirirseniz hepsi ‘sel’li ‘sal’lı konuşan ilkesiz pozitivist şımarıklar olur ve ölmek başımıza gelecek hayırlı bir kurtuluş olur…