“Arkadaşlarımızla beraber oturuyorduk, öğretmenimiz de geldi ve birlikte sohbete başladık. Söz arasında bana dikkatlice baktı ve ‘Senin itici bir yüzün var, antipatiksin. Mesela arkadaşın çok sempatik, sen hiç öyle değilsin’ dedi. Dünya başıma yıkılmıştı. Keşke yer yarılsa da içine girsem istedim. Orada öyle küçüldüm ki, kendimi minicik hissettim. O sözden sonra hayatım karardı. Yıllarca aynalara küstüm, mecbur kalıp her baktığımda öğretmenimin sözleri aklıma geldi, kendimi çok çirkin ve itici buldum. Yaşım büyüdü, evlendim, halâ o söz içimde yaradır. Eşimin en ufak bir eleştirisinde, tabi ben çirkinim, beni beğenmiyor o yüzden böyle söylüyor zannediyorum. Ne giysem yakışmıyor, ne yapsan antipatikliğim gitmiyor zannediyorum. Öğretmenim hayatımın güneşini çaldı, beni karanlıkta bıraktı. Ondan ve onun isminden bile nefret ediyorum.”

Mesajın kaynağı ile olan duygusal bağ, mesajın etkisini belirler. İnsan hayatının en önemli üç otoritesinden biridir öğretmenler. 1. Anne baba, 2. Öğretmen, 3. İş hayatındaki patronu, amiri, yöneticisi’dir. En derin ve ilk kodlanma anne baba ve yakın çevre ile oluşur. Evden çıkınca ikinci evimiz gibi olan okulumuz gelir. Öğretmenlerinin bir sözü ile hayat tutunanlar da var hayattan kopanlar da var. Yani öğretmenin sözü öğrencinin hayatında çok çok önemli bir yere sahiptir. Yazdığı kompozisyon birinci olduğu halde ‘Bunu sen yazmış olmazsın’ diye ikinci olanı birinci yapan öğretmen, öğrencisinin meslek seçimini etkilemiş ve öğretmenlikten soğumasına sebep olmuş. Her sene kompozisyonda birinci olana, ‘Her sene aynı kişi ödül alamaz’ diye hakkını vermediği öğrencinin okul hayatı bitmiş. Bir soruyu bilemedi diye sınıfın içinde tekme tokat dövülen öğrenci, okuldan kaçmış ve şimdi işportacılık yapıyor. Hayatlarımızın vazgeçilmezi olan ve her birimizin hayatında sayısız olumlu etkileri olan baş tacımız öğretmenlerimizin, meslekten ihraç edilmeleri gereken nice meslektaşları da maalesef mevcuttur.

Öğretmen yanlış bir tutum sergilediğinde, anne baba da öğretmenle bir olup çocuğa yüklendiğinde, durum daha da dramatik bir hal alır ve çocuk iki kuvvet arasında sıkışıp kalır. Bu durumda da olmayacak nice sorunlar, çocuğun yakasına yapışır. Sonucunda sorunlu etiketini elbirliği ile yakasına yapıştırdığımız çocuklarımız, çoğunlukla o etiketi ömür boyu taşır ve ağırlığı altında ezilirler. Müfredattan öğretmen tutumuna kadar, olan bitenin sorgulanması yasakmış gibi yaklaşıp, bütün beklentileri çocuklar üzerinden gerçekleştirmek istediğimizde, çocukları ezip un ufak ediyor ve bunun farkına varmıyoruz.

Bu tabloda ise, öğretmen hanımefendi kendisine teslim edilen bir öğrenciye, hayatı boyunca kimseye söylememesi gereken bir sözü, üstelik başkalarının yanında söylemiş, daha sonra özür dileyip gönül almamış ve bir insanın hayatının kararmasına sebep olmuştur. Bu hanımefendinin, halâ hayattaysa öğretmeniyle bu meseleyi konuşması gerekir. Belki ne kadar zarar verdiğinin fark ederek özür diler ve bu gönül yarasına ilk müdahaleyi yapar. Bunun da bir uzman kontrolünde yapılması gerekir ki yeni travmalar oluşmasın.