Ülke olarak bir bayramı daha huzur, sağlık ve mutlulukla geçirmenin güzelliğini yaşıyoruz.
Bayram sonrası, ekonominin ve ekonomi politikalarının nasıl yol alacağına ilişkin kamuoyu ciddi bir beklenti içerisinde.
Bayram öncesinde faizlerde yapılan 650 baz puanlık artışın ardından, bayramın hemen ertesinde bankalar, tüm kredi kalemlerindeki faizleri ciddi oranlarda artırmış durumdalar.
Bununla, ekonomi yönetiminin bahsettiği parasal sıkılaştırmanın başlangıcı yaşanılmış oluyor bir anlamda.
Hatta önümüzdeki dönemlerde, parasal sıkılaştırma biraz daha da artacak gibi duruyor.
Bu durumu aslında piyasa şöyle okumak zorunda; borçlanmanın maliyeti yükseldikçe, kişi, kurum ve kuruluşlar, borçla yatırım yapma veya borç ödeme gibi yollardan biraz sapmak zorundadırlar.
Tabii burada bankalar, kredilerdeki faiz oranlarını artırmanın yanında, kredi musluklarını kapatmadan, finansmana erişim noktasında, piyasa aktörlerine sıkıntı yaşatmamalılar.
Borçlanma maliyetinin artması, önümüzdeki süreçte bazı sıkıntıları da beraberinde getireceğinden, finansal kurumlar, bu anlamda son derece yapıcı davranmalıdırlar.
Sıkıntılardan bazılarını şu şekilde ifade etmek mümkündür; enflasyon, enflasyon beklentilerinde farklılaşmalar, fiyat istikrarındaki bozulmalar neticesinde finansal istikrar ve makroekonomik problemlerle karşı karşıya kalma riski.
Seçim sonrasında oluşan yeni ekonomi yönetimiyle birlikte, Merkez Bankasının seçim öncesinde izlediği politikalardan keskin bir dönüşün olduğunu görmekteyiz.
Yeni politikaların, ekonominin ana doktrinleriyle uyumlu olarak yürütüldüğünü söylemek an itibariyle son derece yerindedir ve önümüzdeki süreçte de, bu politikaların izleneceğini bugünden söyleyebiliriz.
Özellikle yeni kararlarla beraber, finansal piyasalarla bir inatlaşmaya girilmemesi ve yeni ekonomi yönetiminin piyasa faktörlerinin taleplerini dinleyerek hareket etmesi, bunun en bariz göstergesi olarak görülmelidir.
Ayrıca Merkez Bankası, başlattığı sadeleşme adımlarını sırayla, zamanında uygulamalı; bundan asla geri adım atmamalıdır.
Buna ek olarak faizin, nerede ve hangi oranda olması gerektiğinin kararı iyi bir şekilde verilerek, piyasaları rahatlatıcı yöndeki kararlar, uygun zamanlama ile uygulanmalıdır.
Geçtiğimiz günlerde Merkez Bankası başkanının yaptığı, “kuru baskılamak için döviz satışı yapılmayacak” açıklaması, son derece yerindedir ve bu mutlaka ama mutlaka uygulanmalı; asla havada kalmayacak bir açıklama olmalıdır.
Diğer taraftan yapılan açıklamalarda da olduğu gibi, enflasyonu hızlıca dizginleyip fiyat istikrarı konusuna odaklanılması, ülke ekonomimizin geleceği anlamında son derece önemli bir konudur.
Burada şunun altını çizerek belirtmek istiyorum ki, bu ülkede enflasyonun en büyük sebebi, maalesef ama maalesef bu ülkede yaşayan vatandaşların ta kendisidir.
Öyle ki asgari ücrete yapılan yüzde 34’lük zam sonrasında, 1 Temmuz itibariyle farklı farklı oranlarda, iğneden ipliğe her şeye zam yapılmış durumda. Tamam, eğer maliyetinde yabancı para biriminden kaynaklı bir artış varsa bunu anlarım; sen de kur artışını ürününe yansıtabilirsin veya işçilik artış maliyetini yansıtabilirsin ama bu artış, bir anda yüzde 40, yüzde 50 olmamalıdır.
Böyle yapıldığı için enflasyon oranları bu düzeyde yüksek çıkmaktadır ve herkes maalesef bindiği dalı kesmektedir.
İnsanımızın şunu iyi anlaması gerekmektedir; herkes, hem müşteri hem işveren hem de işçi konumunda olabilir.
Kısacası her vatandaşımız geminin içerisindedir ve enflasyonu daha da artırıcı davranışlardan kaçınmalıdır.