Yine bir Aralık ayı ve yine gündemimiz Oscar. Ne kadar önemsediğimiz çok da mühim değil. Zira hayatımızın neresinde yer alırsa alsın, sektörel olarak Oscar, sinemamızın her daim ana başlıklarından biri. Anlaşılır fekat kanıksanmaması gereken bir şey. Yani, bu gerçeği kabul etmek, Oscar merkezli beğeniye teslim olmamak…

Bu sene Türkiye adına Oscar aday adayı olan film Mustafa Kara’nın Kalandar Soğuğu idi. Türkiye başta olmak üzere dünyada katılıp da ödül almadığı festival kalmadı.

Festivalden ödül almak bir filmin kıymetini birebir göstermez. Ama ciddi bir emaredir. Festivallerin de bir dili var. Ruhunun belirlediği bu dili yakalayabilen filmler ödül almaya hak kazanıyor.

Festival ruhu dediğimiz şey her zaman sadece filmlere bağlı olmuyor. Politik, psikolojik etkiler de manzarayı ciddi derecede etkiliyor. Haliyle her festivalin kendi karakteristiği var. Avrupa ülkeleri, festivallerin ruhunun dinamosu. Özellikle Cannes, dünya festivallerinin ağabeyi durumunda. Berlin ve Venedik de ağabeyine direnen organizasyonlar.

Ülkemizdeki festivallerin nev-i şahsına münhasır olduğunu söylemek neredeyse imkansız. Katılımcı filmlerin belirlenmesi, jürilerin oluşturulması, ödüllerin verilmesinde bağımsız bir ruhtan bahsedemiyoruz. Zaten her festival mevsiminde tartıştığımız konular bunlar.

Şu günlerde Oscar gündemiyle oturup kalkarken de bu genel manzarayı göz önünde bulundurmamız gerek. Bir filmin Oscar’a aday olması, filmin kıymetinden çok lobi etkisine bağlı. Festival ruhu ve güncel küresel psikoloji de önemli.

Kalandar Soğuğu, son dönem Türkiye Sineması’nın en önemli yapımlarından. İçeriği, biçimi, yapım süreci ve izleyicide oluşturduğu psikolojik etkisiyle film, Mustafa Kara’nın sinemamızdaki kalıcı yerinin işareti gibi. Doğa ile insanın mücadelesi, bu mücadelenin barışçıl sonucu ve insanın kendisine yabancılığını dört mevsim üzerinden anlatan film, dünyanın her tarafından festivallerde ödül aldı. “Oscar’ın habercisi” olarak nitelendirilen festivallerde de en iyi film ve en iyi yönetmen ödüllerini alan Kalandar Soğuğu, Oscar’a aday olamayarak son 9 film arasına giremedi.

Yönetmen Mustafa Kara, ABD’de filmin PR süreci için çalışırken bir gece vakti sosyal medya üzerinden, “Birçok konuda olduğu gibi maalesef yine cephede kazanıp masada kaybettik… Bu süreçte yanımızda olup destek olan herkese teşekkür ederim” dedi.

Mesele gayet açık. Oscar gibi bir organizasyonda finale kalabilmeniz, ödül alabilmeniz için sadece iyi film yapmak yetmez. Malumunuz üzere Oscar, Amerikan Film Akademisi kuruluşunun binlerce üyesinin oylarıyla belirlenen organizasyon. Yabancı dilde aday olan filmlerin ise 400 kişi kadar bir seçiciye ulaşması gerekiyor. Bu da, Kasım ve Aralık aylarında ülkelerin ABD’de düzenleyeceği tanıtım organizasyonlarına bağlı.

Türkiye, Hollywood’un yakından takip ettiği bir sinemaya sahip değil (Daha önce Oscar alan Ferhadi’nin yeni filmiyle de aday olması için çok fazla şey yapması gerekmiyordu, öyle de oldu. İranlı yönetmen son 9’a kaldı yine.) Haliyle, filmlerin seçici kurul üyelerine ulaşması ekstra enerji istiyor. Ayrıca filmin kendini anlatması yetmiyor elbet. Akademi üyelerine birebir ulaşıp filmin anlatılabilmesi için Türkiye’den onlarca kişilik ekiplerle kamp kurulması gerekirdi.

Her yıl, bu olması gerekenlerle ilgili eksiklerimizi konuşuyoruz. Mustafa Kara’nın dediği gibi masada kaybetmemek için artık ne yapılması gerekiyorsa yapılmalı.

Başta da söylediğimiz gibi Oscar’a aday olması Kalandar Soğuğu’nun kıymetini artırmayacak. Fekat hiçbir zaman sinema sadece sinema olmadı. Bir film de hiçbir zaman sadece bir film değil, olmayacak da. Hal böyleyken, sinemanın sinema olmayan yanına daha iyi çalışmalıyız. Sektörel, endüstriyel ve küresel psikoloji açısından bu çok mühim.