Yani inatçı bir milletiz. Facebook, Twitter, Instagram, Youtube, Televizyon tüm sosyal medya ve medya ile alakalı her çıkan mecrada,çok kullanabilmek için özel bir enerji harcıyoruz. 60 yaşındaki teyzemde Whatsupp’ta durum paylaşıyor, 80 yaşındaki Mehmet Amcamızda bende Facebook’ta varım diyor. TV konusuna zaten girmeye gerek yok. Günlük TV kullanımlarında dünyada iyi bir sıralama sahibiyiz.
Zaman denilen parayla satın alınamayacak en değerli şeyi “heba” etmek konusunda uzmanlaştık.
Öyle okumak, kendini geliştirmek falan filan işleri hiç bize göre değil. Gelecek günler sert olacakmış, yapay zekâ dünyayı kavuracakmış, kendi markalarını üretememiş ülkeymişiz gibi laflar vızıltıdan öteye geçmiyor. Hepimiz iyi birer eleştirmen görevi sürdürüyoruz. Herkes birbirini eleştirmenin ötesine geçmiyor. Birbirimize ayna tutmaktan başka bir iş yaptığımız yok.
Buraya kadar bende iyi eleştirdim inkâr etmeyeyim. Yukarıda yazdıklarımın içerisine kendimi de dâhil ediyorum. Düştüğümüz kuyulardan bir an önce çıkabilmek için acilen uyanmamız gerekiyor.
Bugün sizlere Mustafa Amca’nın çok değerli hayatını kısaca anlatmak istiyorum. Neden dünyada teknoloji, sanayi, bilim gibi alanlarda en önlerde olamadığımıza çok iyi ışık tutacağına inanıyorum.
Mustafa Amca’nın hayat hikâyesi umarım hepimizin biraz uyanmasına vesile olur temennisiyle.
Yıl 1943.
Okuyan Türkiye hayali için elini taşın altına sokan yiğit adam Mustafa Güzelgöz’ün, Ürgüp’e kütüphaneci olarak atanmasından sonrası başlayan hikâyesini yazacağım.
Ürgüp Tahsin Ağa kütüphanesinde göreve başlıyor. Bir gün beş gün derken bakıyor kitap okumaya ne gelen var ne giden. Bu böyle olmaz diyor, mutlaka bir şeyler yapmak lazım diye iç geçiriyor.
Durumu derhal amirlerine iletiyor. Ancak amirleride ; “ maaşını alıyorsun, kardeşim otur oturduğun yerde başka işin mi yok senin” diyorlar.
Ancak daha 23 yaşındaki Mustafa Güzelgöz için bu kabul edilebilir bir durum olarak gelmez. Akşam evde eşine, aklına yeni bir fikir geldiğini, onu uygulamak istediğini söyler.
Eşi önce: “İyi misin, delirdin mi yoksa bey” der, ancak eşinin iyi bir şeyler yapacağını görünce kabul eder. O dönemler günümüz gibi değil. Çalışsan da çalışmasan da aynı maaşı alırsın zihniyeti hâkim. Amirleri çeşitli engeller koymaya çalışsalar da, bin bir zorlukla ikna etmeyi başarır.
İlk yaptığı iş; maaşı ile bir eşek ve iki tanede sandık almak. Bu iki sandığa 150-200 civarı kitapları doldurup üstüne de “Kitap İare Sandığı” yazıp düşer köy yollarına.
Arada şu notu da düşeyim bu; Türkiye’nin ilk gezici kütüphanesidir.
Birde kütüphaneye yazı asar: “Sadece Pazartesi ve Cuma günleri açıktır.” Köyde bütün çocuklar şaşırır bu duruma. Eşeğe yüklediği kitaplarla köy köy gezen bu amca profili çocukların zihinlerinde anlam bulmaya başlar.
“Çocuklar okuyun bunları, sonra da aranızda da değiştirin. 2 hafta sonra aynı gün gelip alacağım. Sakın yıpratmayın, diğer başka köylerdeki arkadaşlarınız da okuyacak bu kitapları” der.
Mustafa Amca artık kütüphanede haftada 2 gün durmakta, diğer günlerde eşeği “Yüksel” ile yakın uzak demeden köy köy dolaşmaktadır. Her köyde alkışlarla karşılanan Mustafa Amca; köylerde onu bekleyen çocukların heyecanın adı olur. Günden güne ünü bütün çevreye yayılır.
Gün geçtikçe Ürgüp’te kütüphaneye insanlar gelmeye başlar. Mustafa Amca bir bakar ki kütüphaneye hiçbir kadın gelmiyor. Bu konuda birşeyler yapmak için hareket geçer.
Dünyanın en bilinen dikiş makinası firmalarından, Zenith ve Singer’e mektup yazar. Bana dikiş makinesi gönderin, şirketinizinismini kütüphanenin girişine kocaman yazayım“ diye teklifte bulunur. Zenith9 tane, Singerise 1 tane dikiş makinesi gönderir. (ilk sponsorluk faaliyeti). Evinden kumaşını alan kadın dikiş makinesi kullanmak için kütüphaneye koşar. Malum sınırlı sayıda dikiş makinesi (10 tane) yetmediği için kuyruk oluşmaya başlar.
Mustafa Amca’da sırada bekleyen kadınların eline hemen birer kitap verir, beklerken okusunlar diye. Ancak okuma yazma oranın az olduğunu görünce, halk evlerine okuma-yazma kursları vermeye gider. Halıcılık kursları başlatarak bölgede halıcılığın canlanmasını sağlar.
Tabi valilik boş durmaz Mustafa Amca hakkında dava açılır. Kendi görevi dışında faaliyetlerde bulunması ve 50 yaşına geldiği bahane edilerek emekli edilir.
Yıl 1963.
Amerika Birleşik Devletlerinde insanlığa hizmet ödülü verilecek olup, en girişimci insan seçilecektir. Tam 77 ülke yarışacaktır. Türkiye’den ise Mustafa Amca katılır. Türkiye ve İtalya finale kalır. İtalya’nın projesi “ köprü altı çocuklarının yeniden hayata kazandırılması”.
Jüri başkanı ayağa kalkar ve şunu der: Ben oyumu Türkiye’ye veriyorum. Çünkü İtalya’da Mustafa Güzelgözler olmuş olsaydı bu çocuklar köprü altlarına düşmezlerdi. Jüri başkanının oyu ile Türkiye birinci olur. İnsanlığa onur ödülünü ABD Başkanı JohnKennedy’nin elinden alır.
Ödülünü alırken “Başkanım köylere eşekle gitmek gerçekten zor, bize bir tane Jeep verebilir misin?” der.
Mustafa amca, Amerika’dan ödülü ile birlikte; bir tanede Jeep alarak Ürgüp’e döner.
Mustafa Amca köylerde artık efsane olmuştur, yıllar geçtikçe köylerdeki çocuklarda okuma aşkı yerleşir.
2005 yılında Mustafa Amca vefat eder. Tüm Kapadokya çok üzülür, aralarında toplanırlar. Ürgüp’e Eşekli Kütüphaneci Mustafa Güzelgöz ve eşeğinin heykelini dikerler.
Değerli Dostlar, Mustafa Güzelgöz gibi çok değerli bir amcamız bu dünyadan geçti. Hiçbir zaman maaşım yetmiyor, ek mesai vermezseniz köylere gitmem gibi bahaneler üretmedi. Bu ülkede yaşayan hepimiz en az Mustafa Amca’nın yarısı kadar çalışmaya, okumaya ve kendimizi geliştirmeye gayret edersek, gelecek günler aydınlık günler olacaktır.
Mustafa Amca Yıl 1950’ler….
Yıl 2019 bu imkânlarla yaşayan bizler…
Umarım çeyrek Mustafa Amca olabilmişizdir “ hem kendi adımıza hem toplumuz adına”..